Badlands (1973): Katil Doğanlar Değil; Zorla Katil Edilenler

BadlandsAltın Palmiye ve Altın Ayı ödüllü Amerikalı yönetmen Terrence Malick, daha sonraki yıllarda ne işler yapacağının işaretlerini – adam olacak çocuk misali – 1973 yılında ilk filmini tamamladığında vermişti. Henüz 30 yaşındayken yaptığı bu ilk film olan Badlands, Malick filmografisinin temel yapı taşlarından biri. Yaklaşık 40 yıllık sinema hayatı boyunca sadece 6 film yapmış olan Malick’in iki film arasındaki uzun sessizliklerinin, aslında ne kadar yoğun bir yaratım çalışmasıyla dopdolu olduğunu anlayabilmek için Badlands mutlaka izlenmesi gereken bir film.

Badlands genel olarak bir ilk filmden ziyade, oldukça olgun bir üsluba sahip olmasıyla Malick’in ileride yapabileceklerinin iyi bir göstergesi. Daha Continue reading

Pina (2011): Kandırmışlar Bizi, Meğerse 3D Teknolojisi Böyle Bir Şeymiş

PinaWim Wenders sinema severlerin yakından tanıdığı çok başarılı bir yönetmen olmanın ötesinde sinema sanatının gerçek bir hizmetkarı. Bir yandan farklı tür filmlerde farklı tür anlatımlar geliştirerek güçlü sinema diliyle birçok iyi film üretmiş, bir yandan da diğer sanatçılara bireysel olarak destek vermiştir. Bu yolda kendisini kah Buena Vista Social Club için belgesel çekerken, kah Beyond the Clouds’ta Michelangelo Antonioni‘nin gayrı resmi asistanıyken; kah Zülfü Livaneli‘nin Yer Demir Gök Bakır‘ında prodüktörlük yaparken görmek mümkün. Bu bakımdan, Wenders’in Pina‘yı daha önce hiç kullanmadığı yepyeni bir teknikle çekmiş olması da hiç şaşırtıcı değil. Continue reading

Deliha (2014): Recep İvedik Türkiye Sinemasında Bir Ekol Olabilir mi?

DelihaRecep İvedik (2008), 4.301.693; Recep İvedik 2 (2009), 4.333.144; Recep İvedik 3 (2010), 3.326.084 ve Recep İvedik 4 (2014), 7.369.098 toplam seyirci sayılarıyla (bkz. Box Office Türkiye web sitesi), Türkiye sineması tarihinin en popüler film serilerinden birisi oldu ve bu popülerliği dolayısıyla serinin devam filmlerinin gelecek olması da muhtemel görünmektedir. Sinema seyircisinin Recep İvedik karakterini neden çok sevdiği tartışıladursun, üzerine düşünülmesi gereken önemli bir başka noktanın Recep İvedik’in seyirci ve sinema üzerindeki etkisine ilişkin olduğu ıskalanmamalıdır. Öyleki, Türkiye sinemasında Recep İvedik etkisi şimdiden meyvelerini vermeye başladı. Gupse Özay‘ın yazdığı ve Hakan Algül‘ün Continue reading

Sivas (2014): Bir Çocuk, Bir Köpek ve İmkansız Bir Masal

Sivas

Olaylardan ziyade durumlara odaklanan, az diyaloglu, sabit kameralı kişisel anlatılar Türkiye’de festival sinemasının kalıpları olarak git gide kemikleşmekte ve bu durum, festivallerden ödülle dönen filmlere karşı sinema seyircisinde kaçınılmaz olarak olumlu veya olumsuz beklentilere neden olmaktadır. Venedik ve Antalya’da ödüller alan Sivas‘ın da bu başarısı doğal olarak zihinlerde filmin klişeleşen festival filmi anlatısı ile ilişkili olarak kodlanmasını tetikledi. Buna rağmen kesin olarak söylenebilir ki, Sivas tüm bu önyargıları boşa çıkaran ve bu cesareti ile Türkiye sinemasının geleceğine dair insanı umutlandıran bir film. Continue reading

Nebraska (2013): Alexander Payne’den Siyah-Beyaz Bir Yol Hikayesi

NebraskaOscar için vakit yaklaştıkça, heyecan artıyor. Her ne kadar geçtiğimiz yıllara göre, bu yıl Oscar adayı filmler genel olarak zayıf görünseler de bazı filmler tabii ki diğerlerine göre biraz daha ön plana çıkıyorlar. Gravity ve 12 Years a Slave bunların arasında başı çekerken, PR çalışmasının faydasını fazlasıyla gören American Hustle’ı da Oscar’a yakın filmler listesine dahil edebiliriz. Eğer listeyi daha da geliştirmek istersek birkaç filmin daha eleştirmenlerden olumlu notlar aldığını ve Oscar tahmin listelerinde adının geçtiğini görmek mümkün ama ilginçtir ki Alexander Payne’in son filmi Nebraska, bu yarışın içinde hak ettiği ilgiyi pek de görmüyor.

Alexander Payne, Amerikan aile hikayelerini komedi ve Continue reading

Şarkı Söyleyen Kadınlar (2013): Hayat, Hayatına Devam Ediyor

Sarki-Soyleyen-KadinlarAtaerkil toplumsal yapıyı orta sınıf insanlar üzerinden gizem dolu bir hikayeyle anlatan Altın Portakallı Kusursuzlar‘ın ardından, Reha Erdem de Şarkı Söyleyen Kadınlar‘da aynı konuya farklı bir taraftan bakıyor. Gerçi erkeklerin dünyasında edilgenleştirilen kadınların hikayelerine Reha Erdem’in yabancı olmadığını biliyoruz; özellikle Hayat Var hala hafızalardayken, Erdem son filminde bir kez daha eleştiri oklarını ataerkiye yönlendiriyor ve senaryosuyla olmasa da, görsel ve işitsel yönüyle sinemaseverleri tatmin ediyor.

Yaratıcı ses tasarımı ve görüntü kompozisyonlarının gerilimiyle desteklenen fırtınalı bir açılış sahnesinin ardından, adadaki Continue reading

Zwei Leben (2012): İnsan Kim Olduğunu Seçebilir mi?

Zwei-LebenAlmanya’nın bu yıl Oscar aday adayı olan Zwei Leben, Georg Maas’ın TV filmleri ve belgesellerinin ardından yaptığı ikinci uzun metrajlı film çalışması. Oscar yarışında son dokuza kaldıktan sonra elenen film, bu başarısını aslen naif konusuna ve basit anlatısına borçlu. Bu bakımdan bütününde her ne kadar sıradan bir seyir sunuyor olsa da, Georg Maas’ın filminin dayandığı tarihsel gerçeklik hayli ilginç.

Norveç’in Nazi işgali altında olduğu dönemde, birçok Norveçli kadının Nazi subaylarından çocukları olur. Bu çocukların Alman kanı taşıyor olmaları sebebiyle Ari ırkından oldukları düşünülür ve çocuklar Naziler tarafından annelerinden Continue reading

Türk Sinemasında Bir Anlatı Ögesi Olarak Mutfak ve Sofra Kültürü

Giriş

Orta Asya’nın göçebe yaşantısının ardından yerleşik düzene geçilmesi, bolluk ve bereketin simgesi ve bilinen en eski tanrıça olan Kibele’nin doğduğu Anadolu’ya göç edilmesi ve burada farklı medeniyetlerle karışılması, yıkılan her devletin ardından kurulan yenilerinin mevcut kültürü sahiplenerek geliştirmeye devam etmesi ve günümüze yaklaştıkça küreselleşmenin de etkisiyle, Türk mutfağı bugün oldukça zengin ve incelenmeye değer bir kültür olma özelliğindedir. Bu bakımdan Türk mutfağının temellerini, tarihsel birikim ve çeşitlilik, coğrafyanın ve mevsimlerin zenginliği ve değişikliği, denizlerin ve göllerin çeşitliliği ve buna bağlı ürünlerin oluşturduğu söylenebilir. (Araz, 1999: 18) Continue reading

Mini Ödül Törenimize Hoşgeldiniz! And the Oscar Goes to…

Umberto Eco’ya göre listelerin çekiciliği ölüm korkusundan kaynaklanır. Sonsuzlukla yüzleşmenin, anlaşılmayanı anlaşılır kılmanın bir yoludur listeler. Ölmek istemediğimiz için listeler yapmak hoşumuza gider modern çağın filozofuna göre. ‘En iyiler’ listesinin –dolayısıyla ödüllerin- ise buna ek olarak başka bir çekiciliği daha var. Ödül veren kişinin ‘bağışlayıcı’ durumundaki konumu dolayısıyla kazandığı güç ve tatmin hissi, ödül alandan kat kat yüksektir. Bu bakımdan ödül vermek karşı konulamaz bir cazibeye sahiptir ve ben de bu cazibeye kapılarak mini ödül törenimi huzurlarınızda başlatıyorum. Continue reading

Hazır Olun! Yeni Sezonda Sinema Salonları Çok Hareketlenecek!

Her yıl Türkiye’de sinemanın hem nitel hem nicel açıdan ileri gittiğini düşünmeye başlamışken geçtiğimiz sezon bizi ne yazık ki biraz haksız çıkardı. Bağımsız  sinemacılar (Türkiye’de stüdyo sistemi olmadığından, “bağımsız” sözcüğünü sadece ekonomik yönden değerlendirerek Türkiye’de bağımsız sinemacılar ayrımı yapmanın doğru olmadığı söylenemez. Zira bağımsızlık kavramını popüler kültür, egemen ideoloji, konvansiyonel anlatılarla bir arada düşünerek kullanmak yerinde olacaktır.) açısından böyle bir sıkıntı yok aslında. Sinemamızın nitel başarısının tek kaynağı olan bu bağımsız filmler 2012-2013 sezonunda oldukça iyi örnekler ortaya koyarak sinefilleri fazlasıyla tatmin etti. Lal Gece, Araf, Tepenin Ardı, Gözetleme Kulesi, Jîn, Zerre gibi filmler varken aksini düşünmek mümkün değil açıkçası. Continue reading