Zwei Leben (2012): İnsan Kim Olduğunu Seçebilir mi?

Zwei-LebenAlmanya’nın bu yıl Oscar aday adayı olan Zwei Leben, Georg Maas’ın TV filmleri ve belgesellerinin ardından yaptığı ikinci uzun metrajlı film çalışması. Oscar yarışında son dokuza kaldıktan sonra elenen film, bu başarısını aslen naif konusuna ve basit anlatısına borçlu. Bu bakımdan bütününde her ne kadar sıradan bir seyir sunuyor olsa da, Georg Maas’ın filminin dayandığı tarihsel gerçeklik hayli ilginç.

Norveç’in Nazi işgali altında olduğu dönemde, birçok Norveçli kadının Nazi subaylarından çocukları olur. Bu çocukların Alman kanı taşıyor olmaları sebebiyle Ari ırkından oldukları düşünülür ve çocuklar Naziler tarafından annelerinden ayrılarak Almanya’ya götürülür. Savaşın ardından annelerine geri verilmeyen bu çocuklar, Alman gizli servisi Stasi’nin kontrolündeki yetimhanelerde büyürler. Sonja M. Schultz’un haklı olarak belirttiği üzere, tüm diktatörlükler çocukları ile özel olarak ilgilenir çünkü çocukların edilgen materyaller olarak manipüle edilmeye ve ideolojiye hizmet doğrultusunda yetiştirilmeye uygun oldukları düşünülür [1].

Katrine de bu çocuklardan biridir. Almanya’da bir yetimhanede annesinden ayrı büyümüş, gençlik yıllarında kaldığı yerden kaçmayı başarmış ve onca zorluk atlatarak Norveç’e gelmiş, öz annesini bulmuştur. Artık bu trajik günlerin üzerinden çok zaman geçmiş, Berlin Duvarı yıkılmış ve Katrine, annesi, kocası, kızı ve torunuyla birlikte Norveç’te sakin ve mutlu bir hayat sürdürmektedir. Ne yazık ki bu durum pek uzun sürmez ve bir avukatın çıkagelmesiyle işler tersine döner. Annelerinden ayrılarak zorla Almanya’ya götürülen Norveçli çocuklar adına, Alman hükümetine bir dava açılmıştır ve o yetimhanelerden kaçarak Norveç’e gelmeyi başaran tek kişi olması sebebiyle Katrine’in şahitliğine ihtiyaç vardır. Ailesinin ısrarlarına rağmen Katrine davaya dahil olmaya yanaşmadığında, hikayesinde gizemli bir yan olduğunu hissetmemiz uzun sürmez.

Zwei-Leben

Bu noktaya kadar hikayenin çıkış fikri ve Juliana Köhler’in performansıyla seyircinin ilgisini yukarıda tutmayı başaran film, flashbacklere dayalı kurgusuyla hikayenin tüm gizemini bir anda dağıtıyor ve tüm bilgileri hızlıca seyirciyle paylaşarak filmin duygusunu aile dramına yaklaştırıyor. Katrine aslında bir Stasi ajanıdır ve yıllardır Norveçli bir ailenin ferdi olarak Norveç’ten Almanya’ya bilgi taşımaktadır. Katrine’in yerine geçtiği ‘gerçek Katrine’ ise yıllar önce ölmüştür. Bu bilginin seyirciye verilmesinin ardından filmin odak noktası Katrine’in yaşadığı kimlik çatışmasına kayar ve gizemli havanın yerini dram alır.

Yıllardır yanında yaşadığı Ase, Katrine için öz anne olmuştur artık. Kocası, kızı ve torunu vardır ve hiçbirini görevi uğruna kaybetmek istemez. Buna rağmen, ne Stasi ne de ailesi için ‘gerçek Katrine’ olabilmesi imkansızdır. Yine de Katrine imkansız olanı seçer. Hiç kimse için olmasa bile, kendisi için o ‘gerçek Katrine’dir ve Ase onun annesidir. Bu durumda yapılacak şey, yıllardır hizmet ettiği Stasi’yi reddetmektir ve film metninin temel varsayımı da işte burada ortaya çıkar. Aile bağları, manevi ihtiyaçlar, duygusal boşluklar Nazi rasyonalizmiyle tatmin edilememektedir. Öyle ki, Nazi ideolojisiyle yetişen insanlar için bile buna katlanmak mümkün değildir. Böylelikle, insanı ‘insan’ yapan duyguların Nazi ideolojisindeki namevcudiyeti, Zwei Leben’ın dramatik çatısının temel dayanağını oluşturur ve bu bakımdan filmdeki birey-devlet çatışması, duygu-akıl çatışmasının da yerini tutar. Devlet ideolojisinin karşısına bireysel iradeyi yerleştirerek, Georg Maas bireysel kimliğin devlet tarafından yapılandırılıyor oluşuna karşı saldırıya geçmektedir. Buna rağmen, Zwei Leben seyirciye bireysellikten yana bir umut vaat etmez ve film metni bir çözüm öngörmez; aksine, Katrine’in ölümüyle devlet otoritesinin mutlaklığını bir kez daha vurgular.

Zwei-Leben

Yine de film, dayandığı tarihsel gerçekliğin ilginçliğinin ötesine geçmeyi başarmakta yetersiz kalıyor. Kendi eliyle yok ettiği gizemli havanın yerine, Georg Maas’ın sıradan bir aile içi dram koyarak Zwei Leben’ı ana akım anlatı sinemasına yakın konumlandırmayı tercih etmesinin haricinde, filmi Akademi üyeleri için özel kılacak bir boyut mevcut değil. Haliyle, yabancı dilde Oscar adayı filmler arasında bu yıl Almanya’dan bir film bulunmayışı pek de yadırganmamalı.

——————————-

[1] Schultz, Sonja M. (2013), “Zwei Leben”, http://www.critic.de/film/zwei-lieben-5409/

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s