Zerre (2012): Dikkat! Bu Gelen, Bir Auteur Yönetmenin Ayak Sesleri

ZerreToz zerrelerinin havada uçuştuğu bir açılış sahnesinin ardından, bu ilk uzun metrajında Erdem Tepegöz kamerasını toz zerresi gibi savrulan hayatlara çevirir ve bizi doğrudan Zeynep’in hayatından bir kesitin içine sokar. Zeynep, hasta kızı ve annesiyle birlikte Dolapdere, Tarlabaşı civarında döküntü bir evde yaşamaktadır. İş güvencesi olmadan, düşük maaşlarla, çok zor şartlarda çalışır. Onunkisi, metropolün şiddetine karşı ayakta kalabilme mücadelesidir.

Yönetmen, film boyunca kamerasını nadiren Zeynep’in yüzünden ayırıyor. Biz olanlardan daha çok, olanların Zeynep’e etkilerini seyrediyoruz. Onunla birlikte bu hayatı doğrudan yaşarız. Bu özdeşlik özellikle Zeynep’in fabrikaya geliş sahnesinde çok güçlü. Neredeyse gerçek zamanlı ilerleyen bu sahnede fabrika ortamını Zeynep’le aynı anda tanıyoruz. Hani Kelebeğin Rüyası‘ndan sonra söylenmişti ya “1940’ların kömür madenleri Nazi kampı gibiymiş” diye, işte bugünün tekstil fabrikalarının da onlardan farklı olmadığını Zeynep’le birlikte keşfediyoruz. Mekanı, insanları, çalışma şartlarını Zeynep nasıl öğreniyorsa, biz de onunla aynı şekilde öğreniyoruz. Böylece, Zeynep’in bilgisiyle, seyircinin bilgisini eşit tutarak Erdem Tepegöz filmde hem heyecanı, hem de gerçekliği daha da güçlendiriyor.

Zaten bu gerçeklik hissi, Zerre‘nin en güçlü yanı. Oyuncuların arasında gerçek işçilere yer verilmesi, mekan olarak gerçek fabrikaların kullanılması, hareketli kamera ve Jale Arıkan’ın oyunculuğu ile filmde yapay veya abartılı olabilecek her şeyin önüne geçilmiş. Erdem Tepegöz henüz ilk filminde bu kadar gerçekçi ve sade bir üslup yakalayarak geleceğe dair çok umut veriyor. Böylesi ajitasyona müsait bir konuda, doğrudan ve yalın bir anlatım deneyimli yönetmenler için bile çok zorken, Tepegöz işi ustalıkla kotarmış.

Zerre

Zeynep’i cinsel tacize boyun eğdirerek filmi melodrama çevirmek çok kolayken, Erdem Tepegöz bu tuzağa düşmeden, derdini doğru bildiği yolla anlatıyor. Çok da iyi yapıyor. Bu haliyle Zerre, geçtiğimiz yıl ‘kadın filmi’ ambalajına sarılarak pazarlanan, kıymeti kendinden menkul Geriye Kalan‘a nazaran çok daha ‘kadın filmi’, ama yine de Zerre sadece, erkek egemen dünyada kadın olmanın zorluklarından ibaret bir film değil. Önde Zeynep’in kişisel hikayesi yer alsa da, filmin arka planında açıkça işçi hakları ve sömürüsü eleştiriliyor. Öyle ki, filmin tüm dramatik çatışmaları güç dengeleri üzerine kurulu. Patronları, burjuva sınıfından insanları Zerre’de hiç görmüyoruz ama sistemin içindeki etkilerini her saniye hissediyoruz. Böylelikle film sınıflar arası çatışma üzerinden değil, sınıf içi çatışma üzerinden ilerliyor. Durdukları nokta farklı olsa da, Zerre için Ertem Göreç‘in Karanlıkta Uyananlar‘ından sonra Türkiye’de yapılmış en iyi işçi filmi bile denebilir.

Zerre

Teknik yönü de çok kuvvetli olan filmin açık uçlu bırakılan sonu kimilerince olumsuz yönde eleştirilse de, bana göre çok sarsıcı olmuş. Seyircisine düşünme payı bırakan Erdem Tepegöz, filmin her noktasında ne yaptığını çok iyi bilen bir yönetmen izlenimi veriyor. Henüz çok erken, ama 3-4 film sonra Tepegöz’den Türkiye’nin yeni auteur yönetmeni olarak bahsediyor olursak, ben hiç şaşırmam.

Herkese iyi seyirler.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s