Come and See (1985): Savaş Çığırtkanları İçin Panzehir Niyetine

Come-and-SeeElem Klimov’un ‘85 yapımı filmi Come and See, tüm zamanların en iyi savaş filmlerinden biri ama nedense savaş filmi denince akla ilk Full Metal Jacket, Schindler’s List, Saving Private Ryan, Apocalypse Now falan gelir. Bunun muhtemelen en büyük sebebi Elem Klimov’un Hollywood stüdyolarından uzakta Rusya’da çalışması ama belki de Klimov, bu kadar iyi bir film yapabilmesini de aynı sebebe borçludur.

Come and See 2. Dünya Savaşı sırasında Belarus’ta yaşananlara odaklanan bir film ve konuya yaklaşımı sayesinde diğer 2. Dünya Savaşı filmlerinden çok ayrı bir yerde duruyor. Bundaki en büyük pay yönetmene ait. Klimov alışılmışın dışında bir cesaretle yapmış filmini. Vahşeti böylesine doğrudan bir biçimde seyirciye sunmak ve bunu yaparken ajitasyondan kaçarak bir belgesel çıplaklığında anlatımını oluşturmak ancak usta yönetmenlerin üstesinden gelebileceği bir iş. Bu film sayesinde artık biz de biliyoruz ki Elem Klimov bu ustalardan biri.

Filmde Klimov’a ait otobiyografik ögeler de mevcut, hatta yönetmen bunu ”As a young boy, I had been in hell… Had I included everything I knew and shown the whole truth, even I could not have watched it” diyerek açıklıyor.

Savaşın gerçek yüzünü anlayabilmek için gelip görmek gerektiği fikrinden hareketle yönetmen, seyircisini 1943’ün Belarus’una götürüyor ve herkesin olanlara şahitlik etmesini istiyor. Bu yüzden, filmin en büyük kozu belgeselvari bir mizansen ve sinematografi ile güçlendirilmiş olan gerçeklik hissi. Filmin ilk sahnesinden başlayarak birçok sahnede oyuncular kameraya bakarak konuşuyor. Böylece seyirci ve oyuncular arasındaki dördüncü duvarı yıkıyor Klimov. Dördüncü duvarın arkasında rahat koltuğuna yayılmış biçimde filmin tadını çıkarmakta olan seyirci için savaşla arasındaki duvarın kalkması ve savaşın ortasına böyle bir anda düşüvermek oldukça rahatsız edici bir deneyim olsa da, bu kadarı yönetmen için yeterli değil. Elem Klimov, karakterler arası suçlayıcı konuşmalar sırasında oyuncularını kameraya baktırmak yoluyla seyirciyi bu suçlamalarla yüzleşir pozisyonda bırakmaktan ve böylece seyircideki rahatsızlık kat sayısını daha da arttırmaktan hiç çekinmemiş.

Come-and-See

Film boyunca Aleksei Kravchenko tarafından canlandırılan Florya adlı çocuğu takip ediyoruz. Florya savaşmaya oldukça heveslidir ve annesinin tüm itirazlarına rağmen orduya katılır. Böylece, aynı seyirciler gibi Florya da savaşın gerçek yüzünü gelip kendi gözleriyle görmüş olur. Filmde zaman zaman kamera Florya’nın gözü oluyor ve onun gözünden savaşı görüyoruz, zaman zaman sesleri Florya’nın duyduğu şekilde duyuyoruz, onunla birlikte öğreniyoruz biz de faşistlerin acımasızlığını ve Belarus’ta yaşanan acıları.

Filmin başarısı da burada ortaya çıkıyor işte; tüm savaş heveslileri ile birlikte savaşın gerçek yüzünü gerçeklik hissinden hiç şüphe etmeden görmemizi sağlamasında. Bu güçlü gerçeklik hissinin oluşturulmasında oyuncuların da hakkını teslim etmek gerek. Özellikle Aleksei Kravchenko’nun performansı müthiş. Bir not olarak eklemek gerekir ki, filmin çekimleri senaryodaki kronolojik olay sırasına göre yapılmış ve kimi sahnelerde gerçek silahlar ve gerçek mermiler kullanılmış. Belki de oyunculardan bu kadar başarılı performans elde etmenin sırrı buradadır. Ayrıca bir not daha: şiddetin en tepeye çıktığı filmin climax sahnesinde Kravchenko psikolojik olarak etkilenmesin diye çekimler sırasında hipnotize edilmek istenmiş. Gerçi sonradan bundan vazgeçilmiş olsa da siz Come and See’yi izlerken şiddetin dozundan hipnotize olabilirsiniz. Dikkat edin.

Come-and-See

Savaşın eşiğinde olduğumuz bugünlerde savaşın gerçek yüzünü görebilmek için Klimov’un filmini bir kez daha seyretmekte fayda var.

Herkese iyi seyirler.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s