Kuramlar, bir alan konusundaki düşünme biçimlerinin sistematik bir organizasyona dönüştürülmesini sağlar. “Fiziki bilimlerde kuramlar genellikle denetim altındaki koşullarda gerçekleştirilen olaylarla ilişkilendirilir. Bu alanda kuramlar haklı olarak, sonuçlarla, gerçeklerle ve ampirik olanla sınanabilir hatta yasaya dönüştürülebilir şeyler olarak değerlendirilir. Film kuramlarını da kapsayan, beşeri ve sosyal bilimlerde ise genellikle aynı kanıt kuralları ve nesnel tutum beklenmez. Metafora ve belirli retorik tarzlarına daha fazla bağımlılık duyulur” (Branston, 2010:70). Kuram çalışmaları belirli bir düşünce sisteminin veya sanatın ne olduğunu araştırmaya çalışarak sistemli bir fikir üretimine olanak sağlar. Bu nedenle sinemanın sanatsal işlevini araştırmak ve etki alanlarının keşfini yapabilmek için kuramlara ihtiyaç duyulur bu çerçevede sinema, çıktığı günden beri özellikle 1. ve 2. Dünya Savaşları gibi kırılma zamanlarının da getirdiği etkiyle kuramsal üretimin yaşandığı bir sanattır. Metz, “anlaşılması kolay olduğundan bir filmi açıklamak zordur” der. Bu cümleden hareketle kuramın etkinliği hakkında bir değerlendirme yapılabilir. Filmler her ne kadar birden fazla duyuya hitap ederek kolay anlaşılır gibi görünse de film yapım sürecinin çok fazla değişkeni olması nedeniyle de çok katmalı bir yapı olarak karşımıza çıkar. Filmlerin bu yapısı farklı kuramsal çalışmaları da beraberinde getirmiştir.
Tag Archives: Laura Mulvey
Sinemaya Yamuk Bakmak: Zizek Bize Ne Anlatmaya Çalışıyor?
Slavoj Zizek; Walter Benjamin’den aldığı argümanla “teorik açıdan verimli ve yıkıcı bir işlem olarak bir kültürün en yüksek tinsel ürünlerini, aynı kültürün sıradan, bayağı, dünyevi ürünleriyle birlikte okumayı” [1] deneyerek popüler kültür metinlerini Hegel, Kant, Marx, Freud ve Lacan gibi filozofların teori ve kavramları ile açıklamaya çalışmaktadır. Zizek’e göre sinema ideolojinin operasyonlarını tahlil edip eleştirmede bir nevi alet edavat çantası vazifesi [2] görmektedir. Sinema Zizek için bir psikologun koltuğu gibidir. İnsanlar o koltukta dertlerini, hikayelerini ve fantezilerini anlatıyorlar. Lacan’dan aldığı kavramlarla psikolog koltuğunda oturan Zizek ise kendine has yöntemlerle mevcut ideolojiyi ve dünyayı anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. Continue reading
Peeping Tom (1960): Biz Burada Röntgencileri Sevmeyiz Dostum
Martin Scorsese’ye göre Peeping Tom, film yapmak üzerine söylenebilecek her şeyin söylendiği iki filmden biri. Diğeri de Fellini’nin klasik filmi 8½. Scorsese bu bağlantıyı ‘bakmak’ ve ‘film yapmak’ arasındaki ilişkiden kuruyor. Yönetmenler kendi gözlerinden gördükleri dünyayı, kendilerine göre şekillendirerek filmlerinde seyirciye sunar. Yani sinemada esas olan yönetmenin bakışıdır. Bu açıdan, Michael Powell‘ın filmi de bakmak üzerine bir film olduğundan film yapma deneyimi üzerine önemli cümleler söylüyor.
Henüz ilk açılış sahnesinde film kendini belli ediyor zaten. Yakın planda kapalı bir göz birden açılıverir. Bu göz hikayenin ana karakteri Mark Lewis’e aittir ve film boyunca biz bu gözün Continue reading