‘Dahi’ çocuk Xavier Dolan’ın inatla üzerine gittiği sinema anlayışı öyle bir sonuç ortaya çıkarıyor ki, genç yönetmene ya hayran kalırsınız, ya da bir daha dönüp bakmamak üzere sinemasından nefret edersiniz. Böylesine keskin bir görüş oluşturmasındaki en büyük etkenlerden biri, psikanalizin derin sularında, sivri uçlarda gezinmesi. Yetenekli bir yönetmen olduğu ve kısa zamanda ortaya çıkardığı işlerin yaşına göre önemli bir başarı sayılacağı tartışılmaz üstelik şimdiden yönetmenin Queer sinemaya önemli katkıları olduğunu da söyleyebiliriz. Ancak Dolan’ı şimdiden ‘dahi’ ilan etmek ve usta isimlerin arasında anmak ne kadar doğru bir öngörü orası tartışılır. ‘Mommy’ zihinsel sorunları olan, şiddet yanlısı, duygularını kontrol edemeyen Steve’in Continue reading
Author Archives: Kerem Y.
The Imitation Game (2014): 2. Dünya Savaşı’nda ‘Dahi’ Olmak
Her ne kadar Oscar maratonunu bir adet heykelcikle kapatmış olsa da , o da uyarlama senaryo dalında, ‘The Imitation Game’ bütün özellikleriyle tam bir Oscar filmiydi. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının enigma kodlarını çözüp İngiltere’nin savaşı kazandıracak en kritik müdahaleleri yapmasına olanak sağlayan dahi Alan Turing’in hayatı üzerinde hiçbir senaryo numarası yapmadan düz bir anlatımla bile verilse adaylıklara kesin gözüyle bakabilirdik. Üstelik eşcinsel olan ve bu yüzden dönemin şartları içerisinde bu yüzden cezalandırılan bir isim olarak da Turing yapımcılar için bulunmaz bir nimet. Devlete olan katkıları ve yaptığı tüm çalışmalar elli sene boyunca devlet sırrı olarak saklanan, intiharından çok sonra ‘hakkı’ kendisine verilen ve ‘ödüllendirilen’ Turing’in bilgisayarların ilk prototipini oluşturduğu Continue reading
Life Itself (2014): Yıldızlar Roger Ebert’e
Gene Siskel ile film eleştirmenliğine farklı bir boyut katmış, Hollywood Bulvarı’na adını yazdırmış, mesleğinde marka olmuş bir isim Roger Ebert. Yazdığı eleştirilerle uzun bir süre popüler sinemayı takip eden kesimin iyi/kötü anlayışını etkilemiş, baş parmağını yukarı kaldırmasıyla bir filmi gişe rekortmeni yapabilen bir ismin hayatının anlatıldığı bir film hakkında ne denilebilir? Steve James’in yönetmenliğini yaptığı, usta eleştirmenin son anlarına tanıklık eden ‘Life Itself’, hem vizyonda hem de if2015 programındayken mutlaka sinema severler tarafından izlenmeli. Çünkü sinemaya gönül vermiş birinin nasıl bu sektöre dahil olduğu, çalışkanlığı ve kıvrak zekasıyla nasıl sektör içerisinde yer edindiği Continue reading
The One I Love (2014): Terapist Tavsiyesi
Yazının başlığı ‘Terapist Tavsiyesi’ çünkü hikaye evliliklerinde sorun yaşayan Ethan ve Sophie’nin evlilik terapistine gitmesi ve terapistin yazlık bir villaya ikiliyi tatile gitmeleri için ikna etmesi üzerine başlıyor. Charlie McDowell imzalı 2014 yılının en ‘garip’ fantastik filmlerinden biri olan ‘The One I Love’ aslında son yarım saatlik dilimine kadar gayet başarılı ve kendi içerisinde tutumlu bir film ancak çoğu minimalist fantastik film gibi bu film de işin sırrı çözülmeye başladıktan sonra tabağa bir kepçe daha almaya çalışıp, bütün malzemeyi taşırıyor. If 2015 kapsamında izleyeceğimiz film, yüksek seyir kalitesi sayesinde festivalin ne izle geç filmlerinden, ne de unutulmazlardan. Continue reading
1001 Gram (2014): Norveç, Bir Başka Diyar
Norveç adına Oscar adayı olan, ancak son elemeleri geçemeyen ‘1001 Gram’ konusuyla ilgi çeken bir Kuzey Avrupa filmi. Marie, bir akreditasyon kuruluşunda çalışan bir bilim kadınıdır ve Fransa’da gerçekleştirilen bir seminere ideal ‘kilo’ prototipini götürmek üzere görevlendirilir. O sırada babasının sağlık sorunlarıyla da boğuşan Marie için hem seminer yolculuğu hem de babasının rahatsızlığı hayatı sorgulaması için bir fırsat olacaktır. If 2015 programında olan ‘1001 Gram’ Kuzey Avrupa sinemasının bütün özelliklerini taşıyor ve bu tipik ‘soğukluk’ hali, seyircinin hikâyeye adapte olmasına bir türlü imkan vermiyor. Continue reading
Rosewater (2014) : Yapay Gerçeklik, %100 Propaganda
2009 yılında İran’da casusluk suçlaması yüzünden göz altına alınan ve 118 gün göz altında işkence gören İran asıllı Kanadalı gazeteci Maziar Bahari’nin hikayesini anlatan ‘Rosewater’ filmi, ünlü televizyoncu Jon Stewart imzalı bir drama. Başrolünde Gael Garcia Bernal gibi usta bir oyuncunun olduğu filmde, sinemamızın önemli oyuncularından Haluk Bilginer de filmin oyuncu kadrosu arasında. Bu sene if2015 kapsamında izleyebileceğimiz film, bağımsız ruhtan uzak, stüdyo işi bir film ve bu ‘prodüksiyon’ havası film ile seyirci arasındaki duygusal geçişlerin tam olarak gerçekleşememesine sebep oluyor. Continue reading
Love is Strange (2014): Ölüm, Aşk Hikayesinin Neresinde?
Ira Sachs’ın bu yılın merak edilen ve festivallerde beğeniyle karşılanan son filmi ‘Love is Strange’, kırk yıllık birlikteliklerini evlilikle taçlandıran Ben ve George’un hikayesini anlatıyor. If 2015 programı kapsamında gösterilecek olan film, hafif, sakin ve huzurlu bir atmosfere sahip ve izleyicisini yormadan hikayesini basit bir dille anlatıyor. Ne var ki, anlatılacak hikayenin fazla özellikli olmaması ve hikayenin bir noktadan sonra sadece bahsi geçen çiftin eşcinsel olması üzerinden ilerlemeye çalışması, ortaya kısır, fazla yenilik sunamayan, sönük bir filmin çıkmasına sebep oluyor. Daha sonra tekrar değineceğim ‘konusuz’ hikaye dezavantajına rağmen filmin elindeki en büyük koz Alfred Molina ve John Lithgow gibi oyunculara sahip olması. Continue reading
Force Majeure (2014): Ailenin ‘Direği’ Olmak
Yılın en iyi işlerinden biri olarak nitelendirilen, Ruben Ostlund’un ‘kıl payı’ Oscar’a aday gösterilmeyen filmi ‘Force Majeure’, kelime anlamı olarak mücbir sebep anlamına gelmektedir. Karı-koca, bir kız ve bir erkek iki çocuktan oluşan çekirdek ailenin tatile gitmesi ve tatilde baş başa kalmalarına odaklanan bu İsveç filmi, gücünü gerçekten iyi kotarılmış bir giriş sahnesinden ve ana fikirden alıyor ancak beraberinde ortalama bir evlilikte cinsiyetçilik eleştirisi yaparken konuyu da bağlamada, uzatıp iki saate tamamlamada oldukça zorlanıyor. Çoğu Avrupa filmi gibi kısa film olsa şaheser olacak, ancak bu haliyle ortalama üstü bir pozisyonda kalan ‘Force Majeure’, yine de baştaki ilginç sorusuyla dikkatleri çekiyor. Continue reading
Tusk (2014): Anlamsız, Sebepsiz, Gereksiz…
Hollywood seri filmleri haricinde çoğu filmi izlerken o filmin çekilme amacını merak ederim. Senaristin hayal dünyasında yaşananlar, gerçek hayatta karşılaştığı olayların perdeye yansıması hep merakımı çekmiştir ve bu yüzden ‘sebepsiz’ yere çekildiğini hissettiğim filmlere karşı hep mesafeli durmuşumdur. Tabi arka planda hemen hemen her filmin yapım amacı ‘para kazanmaktır’ ancak ön planda bir derdi olmayan film baştan eksi puanla başlar. 90’lı yıllar Amerikan bağımsız filmlerine damga vuran isimlerden biri olan Kevin Smith, doksanlardaki başarısını ne yazık ki ilerleyen yıllarda sürdüremedi Continue reading
Leviathan (2014): Devlet Politikası Olarak Bireyin Yozlaşması
Rus sinemasının önemli isimlerinden Andrey Zvyagintsev, 2003 yılında ‘The Return’ filmiyle dikkatleri üzerine çekmiş, en son 2011 yılında çektiği ‘Elena’ filmiyle de Rus toplumu ile ilgili önemli söylemleri olduğunu sinema seyircisine göstermişti. Zvyagintsev’in bu sene Oscar’da yarışacak son filmi ‘Leviathan’ hem ismi ile hem de içeriği ile ön planda ağır bir devlet eleştirisi gibi dursa da, aslında yönetmenin daha önceden de dile getirdiği bir sorunu, bireysel yozlaşmayı gündeme getiriyor. Cannes Film Festivali’nde ‘Kış Uykusu’nun en önemli rakibi olan Leviathan, yapım olarak da ilginç bir hikayeye sahip. Sessiz ancak etkileyici bir dile sahip olan film, hükümetin son dönem politikalarını eleştirmesine rağmen Kültür Bakanlığı’ndan destek almasıyla da Continue reading