Lore (2012): Nazi Cephesinden Sıradışı Bir II. Dünya Savaşı Filmi

Loreİlk filminden alışkın olduğumuz üzere Cate Shortland, 2012 yapımı filmi Lore’de de film başlar başlamaz seyircinin kendini bir genç kız ile özdeşlemesini sağlar. Yönetmenin bunu yapmadaki en büyük silahı yine kamera ve kurgu tekniği. Jump cutlar, yakın planlar, hızlı kurgu sayesinde hızla ana karaktere dikkat çeker yönetmen ama bu tekniğin filmin üslubu içerisinde tuttuğu yer bununla sınırlı kalmaz. Yakın plan jump cutları peş peşe dizerek oluşturduğu sentaksı  film boyunca kullanarak Shortland, görsel olarak fotoğrafın bütününü bir kerede seyirciye vermek yerine parça parça verir  ve seyirciden bir puzzle misali parçaları birleştirerek kendi fotoğrafını yaratmasını bekler. Aynen senaryoda yaptığı gibi. Filmde senaryo gereği karakterlerin iç dünyaları, çelişkileri, dış dünyada neler olduğu bir kerede seyirciye sunulmak yerine üstü kapalı anlatımla parça parça sezdirilir. Böylece filmde merak duygusu hep üst seviyede tutulurken, her seyredenin kendine göre bir Lore tablosu oluşturması da sağlanmış olur.

Bu kez ana karakterimiz mavi gözleri, beyaz teni, sarı saçları ile Aryan ırkın stereotipik özelliklerinin tümünü aynı bünyede eritmiş, Lore isimli bir genç kız. Mekanımız Almanya ve zamanımız 2. Dünya Savaşı’nın son günleri. Lore dört kardeşi ve annesiyle birlikte yaşamaktadır. Üvey babası olduğu hissetirilen Vati askerdir. Hitler’i destekleyen bir ailenin üyesidir bu genç kız ve Nazi ideallerini fazlasıyla içselleştirmiştir. Ne zamanki Hitler savaşı kaybeder ve ölür, işte o andan itibaren hem Lore hem de her şeyin üzerinde tuttuğu Nazi idealleri için hayatta kalma savaşı başlar. Savaş biter bitmez annesi ve babası öldürülür. Dört kardeşi ile yapayalnız kalmıştır. Evlerinin dışı onlar için hiç güvenli değildir çünkü insanlar artık Naziler’e iyi gözle bakmaz, ama evden çıkmak zorundadırlar. Beş kardeş 900 km uzaklıktaki Hamburg yakınlarında yaşayan anneannelerinin yanına gideceklerdir. Bu amaçla yola çıkarlar ve yol boyunca daha önce birlikte yaşadıkları Almanlar’la artık aralarında mevcut olan düşmanlığı fark ederler, hep düşman oldukları Yahudiler’e ilk kez yakından  temas ederler, sıcak savaşın şiddetini bire bir deneyimlerler ve hepsinden önemlisi kendilerini yeniden keşfederler.

Lore

Aslında bu keşif daha çok Lore’nin yaşadığı bir keşiftir. Yaşlarının küçük olması dolayısıyla kardeşleri o kadar da sert Nazi karakterine sahip değildir ve değişime çok daha açıktır ama Lore onlardan farklıdır. O, annesinin küçültülmüş halidir adeta ve savaşın kaybedilip düzenin değişeceği fikrine adapte olamamaktadır.  Erkek kardeşi Hitler’in asla sevmeyeceği Kızılderili oyuncaklarıyla oynarken, Lore hala bir Yahudi’nin yardımını kabul edemez. Oysa ki yardıma fazlasıyla muhtaçlardır. İşte bu noktada, Cate Shortland’in ne kadar zor bir işin altına girdiği ortaya çıkıyor. Film boyunca Nazi ideallerine göre yetiştirilmiş bu çocukların başından geçen zorlu olayları seyrederken onlara acımamak mümkün değil. Bu bakımdan yönetmen bizden bu çocukları anlamamızı ve onlarla bağ kurmamızı talep ederken Naziler’i semaptik gösterme tuzağına kolaylıkla düşebilir. Hatta yer yer bu tuzağa düştüğü hissine kapılmak da mümkün. Bireysel ve evrensel olarak insanların vicdanında mahkum edilmiş bir zihniyeti sempatize etmek bir anda filmin tüm artılarını silip yönetmenini dibe batırabilirdi. O yüzden çok bıçak sırtı bir iş Shortland’inki ama o, bunun altından ustalıkla kalkmasını bilmiş; hem de kendine has üslubuyla seyircinin gözüne sokmadan.

Aslında yönetmenin karakterlerine ne kadar mesafeli durduğunu ve seyirciyi de ne kadar mesafeli konumlandırdığını filmin detaylarında hissediyoruz. Tam Lore’ye ve kardeşlerine acıyarak, neredeyse Naziler de Yahudiler kadar zulüm görmüş diyeceğimiz bir anda Lore’nin bir Yahudi karşısındaki klasik Nazi tutumunu sunarak veya herkes bu Nazi çocuklarına karşı düşmanca davranırken ona evini açan yaşlı Nazi kadını sayesinde aslında Naziler’in iyi insanlar olduğunu düşüneceğimiz sırada bu kadının gerçek yüzünü göstererek seyircinin hisleriyle kolaylıkla oynuyor Cate Shortland. Böylelikle, bir yandan karakterlerle sağlıklı bir mesafeden bağ kurarken, diğer yandan seyircinin algısını isteği doğrultusunda dönüştürmeyi ustalıkla başarıyor. Klasik örneğini Bunuel’in Simon of the Desert filminde gördüğümüz seyircinin algısıyla oynama durumunun Lore’deki uygulamasının da oldukça başarılı sonuç verdiğini söylemek gerek; aksi takdirde filmde önce Lore ile kendimizi özdeşleyip onun üzerinden filmi seyrederken sonra bir anda onu anti-kahramanlaştırıp aramıza mesafe koyarak karşıt bakışla seyretmeye devam etmemiz mümkün olmazdı.

Lore

Bu Nazi çocukları film boyunca yolculuklarına devam ederken hem bireysel olarak kendi içlerinde hem de kardeşler arası ilişkilerinde değişimler gözleriz. Bu değişimin en büyük nedeni onlara yardım eden Yahudi gencidir. Bu genç adam sayesinde tüm karakterler yepyeni hisler ve fikirler keşfederler. Aslında onların yaşadıkları değişim Alman ulus karakterinin öz değişimidir. Nazi dönemi sonrasında Alman karakterinin baştan inşa edilecek olmasının sinyallerini filmin sonundaki Amerikan dansıyla ve Lore’nin sofrayı terk edişiyle veren Cate Shortland bununla yetinmeyip bir de mevcut düzenin sembolleri olan tüm bibloları kırdırıyor Lore’ye. İşte o andan sonra yepyeni bir Almanya başlıyor tüm ulus için.

Herkese iyi seyirler.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s