Spoorloos (1988): İki Altın Yumurta

spoorloosHollandalı yazar Tim Krabbe’nin kitabından uyarlanan George Sluizer imzalı 1988 yapımı ‘Spoorloos’, son dönem Avrupa sinemasının gerilim türünde parmakla gösterilmesi gereken bir filmi. Rex ve Saskia tatil için Fransa’ya gelirler ve eğlenceli başlayan yolculukları yakıt almak için gittikleri benzin istasyonunda bir kâbusa dönüşür. Saskia’nın ‘nedensiz’ yere bir anda ortadan kaybolmasıyla ne yapacağını şaşıran Rex bir yandan sevgilisini bulmak için mücadele verirken, seyirci de bir yandan bu olayla ilgili kan donduran planın detaylarını öğrenir.

Bazı filmler vardır ki hakkında bahsetmek için muhakkak son sahnesinden olaya başlaman gerekir ya da filmin son sahnesi hikayenin geneli üzerinde tamamlayıcı bir etkisi olduğundan oraya kadar ne anlatsan yeterli gelmez. ‘Spoorloos’ filmi de genel olarak çok iyi kotarılmış, yalın, gerilim sahneleriyle ve teknik detaycılığıyla başarılı bir film olsa da, asıl seyirciyi vurduğu nokta senaryosunda sahip olduğu zenginlik. Karakterlerin en küçük hareketlerinin bile hikaye içerisinde karşılık bulması ve bir anlam ifade etmesi, belirli bir noktadan sonra seyirciyi ajan gibi filmi takip etmeye zorluyor ve her ne kadar vasat bir oyuncu kadrosu olsa da ‘Sherlock Holmes’ tipi seyirciler için ucu bucağı olmayan bir maden söz konusu. Saskia’nın kayboluşunun ardından devam eden hikayede sürekli olarak kadına ne olduğunu düşünürken bir anda aslında basit bir kayboluş öyküsüne dedektiflik yapmadığını, kaderin hayatın içerisine gizlediği yolların keşfine çıktığını fark ediyor seyirci. Sıradan bir kayıp kızı bul, sapığı cezalandır filminden çok hikayenin kaderin ne olduğu ile ilgili tartışmalar ortaya çıkarması filmi çok özel, sıra dışı bir konuma taşıyor.

spoorloos
Hikayenin gidişatıyla alakalı filmin detaylarından bahsetmemiz gerekirse (filmi izlemeyen okuyucular bir sonraki paragrafa geçiş yapabilirler), Saskia’nın kaybolmasından sonra hikaye odak noktasını bir aile babasına çeviriyor, karısının sevgili eşi, çocuklarının gözünde kahraman olan bir adam. Raymond adındaki bu adamı inşaat halindeki yazlık evlerine giderken, sürekli not alırken, hesaplamalar yaparken görüyoruz. Daha sonra arabasının çevresinde ilaçlı bezle temsili bir kaçırma gösterisi yapan Raymond’un Saskia’yı kaçıran kişi olduğunu anlıyoruz. Hikayenin büyük bir kısmı Raymond’un kusursuz kaçırma planının nasıl ortaya çıktığını, bu planın evrelerini olgunlaştırma çalışmaları sırasında ne gibi engellerle karşılaştığını anlatıyor ve hatta filmin kötü karakterinin ailesiyle olan özel anılarına kadar yaşananları izliyoruz. Raymond’un benzin istasyonundaki olaydan üç yıl sonra Rex’le buluştuğu zaman geçmişinden bahsederken seyirci olarak ilk defa hikaye içerisinde kader olgusuyla karşılaşıyoruz. Kaderinde sakin bir şekilde balkonda oturduğunun yazıldığını düşünen küçük Raymond, bu gidişatı kendi isteğiyle değiştirmek, kadere meydan okumak için balkondan atlıyor ve kaderi değiştirdiğini düşünerek bundan keyif alıyor. Kadere karşı takıntılı düşünceleri olan Raymond’da oluşan öldürme arzusunun temelinde de kaderi değiştirme isteği yatıyor. Ancak kaderle giriştiği mücadelede yaptığı bütün hesaplamalar ya milyonda bir gerçekleşecek tesadüf sonucu değişiyor (ilk denemelerde kızının okulundaki öğretmenle karşılaşması ve bekleme yerini değiştirmesi) ya da kendi seçtiği kişileri bir türlü elde edemiyor (yardım istediği genç kadını arabaya bindirmek isterken ilaçlı beze hapşırması ve kadın gittikten sonra Saskia’yla karşılaşması). Saskia’ya kadar kaderle mücadele içerisindeyken Saskia’nın benzin istasyonunun marketinde onunla konuşmaya başlaması ve Raymond’un onu kaçırmak için hiçbir plana ihtiyacı olmaması Raymond’un kadere bakış açısını da değiştiriyor. Öyle ki aradan üç sene geçtikten sonra Rex’le olay yerine giderken Raymond hikayenin devamını hep kadere bırakıyor; pasaport kontrol noktasından geçerken Rex’e görevlilerin onları durdurması halinde Saskia’ya ne olduğunu anlatmayacağını söylüyor, daha sonra Rex’e ilaçlı olduğunu söylediği kahveyi içme seçeneği sunuyor… Daha önce kadere karşı içindeki sosyopat kişiliğini geliştiren Raymond, o olaydan sonra eylemlerini kaderin ona sunduğu fırsatlara (!) göre gerçekleştiriyor. Aynı kader ilişkisi Rex ile Saskia’nın hayatında da mevcut. Saskia bozuk parası olmadığı için markette Raymond ile konuşmaya başlıyor, parası yok çünkü son bozuk parayı anı olsun diye Rex ile birlikte benzin istasyonunun yakınındaki bir ağacın altına gömüyorlar. Rex ‘Benden ilaçlı kahveyi içmeyeceğimi bekliyorsun’ diyerek kaderi Raymond’un balkondan atladığı gibi değiştirdiğini zannediyor ve kahveyi içiyor, ancak onun bu kararında etkili olan asıl faktör bozuk parayı ağacın altına sakladıklarını hatırlaması ve ardından gelen sinir kriziyle birlikte kadere olan teslimiyeti. Yani iki ana karakter de gidişatın doğasına aykırı hareket etme dürtüsüyle aslında kaderin çizdiği yola giriyorlar ve bütün o beklentilerin, planların, hesaplamaların dışında oluşan tesadüfler hikayeyi oluşturuyor. Filmin ‘yaşanacakların daha önceden bilinmesi, her şeyin kader denilen olguda çoktan yazılmış olması’ üzerine sarf ettiği bir önemli düşünce de, karakterlerin rüyalarında yaşananlar. Saskia aracın benzini bittiğinde ve karanlık bir tünelin ortasında mahsur kaldıklarında Rex’e gördüğü rüyayı anlatır; altın bir yumurta (tabut) içerisinde hapsolduğundan ve diğer altın yumurtayla çarpıştığında her şeyin sona ereceğinden bahseder. Rex ise aradan üç yıl geçtikten sonra Saskia’nın rüyasını tamamlar ve altın bir yumurta içerisinde kendisini Saskia’nın içinde bulunduğu yumurtaya giderken görür. Ölümü temsil eden karanlığın içinde salınan altın yumurtalar, hikayede karakterlerin karanlık bir tünelde hapsolmalarıyla, mazot almaya giden Rex’in arabayı tekrar çalıştırdıktan sonra tünelin sonunda Saskia’yı aydınlık yerde bulmasıyla somutluk kazanıyor.

spoorloos
Gerilimi seyirciye aktarmak için görüntü ve ses efektlerinden minimum düzeyde yararlanan ‘Spoorloos’, yalın görüntüsüyle gerçekçi bir hava yakalıyor ve bu gerçekçilik filme korkutucu bir atmosfer oluşturuyor. Tarantino’ya Kill Bill filminde ilham veren malum sahne başta olmak üzere pek çok nefes kesici yaratıcı gerilim öğelerine sahip bu filmin daha sonra başarısız bir Hollywood kopyası da bulunmakta. Ancak orijinal filmin sahip olduğu gerilim ve hikaye anlatmadaki beceri ne kopyası olan filmde ne de son zamanlarda çekilen gerilim filmlerinde mevcut değil. Açılış sahnesinden itibaren neredeyse her sahnede hikayenin kendisine bir göndermede bulunan filmi türü sevenlerin birden fazla izleyeceklerine eminim.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s