Midnight in Paris (2011): Şimdi Paris’te Olmak Vardı Anasını Satayım!

Midnight-in-ParisHep aynı filmleri yapar Woody Allen. Kompleks ve korkularını adeta hastalık boyutlarında yaşayan karakterlere hemen hemen her filminde yer verir. Cinsellik, yaşlılık ve ölüm takıntısını ön planda tutar ve bu sorunları en saf halleriyle seyirciye sunar. Son dönem filmleri öncekilere göre daha ciddi görünseler de mizahi dil Woody Allen sinemasının vazgeçilmezidir. Yine de her filmi o kadar zekice kotarılmıştır ki, bir Woody Allen filmi seyirciye mutlaka heyecan verici yepyeni bir sinema deneyimi vaat eder.

Midnight in Paris, boşuna en iyi senaryo Oscar’ı almadı. Bu film sıradan bir Paris güzellemesi değil, Woody Continue reading

Vizyona Girenler (26 Nisan): Sinema Salonları Hareketleniyor

Selam 4. haftasında da gişedeki hükmünü kaybetmedi. Bugün vizyona giren filmler arasında ise gişe başarısı garanti bir film yok. Bu durumda Selam önümüzdeki haftayı da Box Office listesinin tepesinde bitirecek gibi görünüyor ama yine de vizyona giren 9 yeni film sayesinde sinemaseverlerin alternatifleri çoğalıyor. Continue reading

Elephant (2003): Ne de Olsa Gençler, Kanları Kaynıyor Tabii

ElephantAlkolik babasının arkasını toplayan John, hayatı ve insanları fotoğraflarına kaydeden Elias, aşık çift Nathan ve Carrie, vücudundan utanan asosyal Michelle, bulimiyalı kız grubu Brittany, Jordan ve Nicole, şiddeti bilgisayar oyunlarından ve internetten öğrenen Eric ve A Clockwork Orange’ın Alex’iyle büyük benzerlikler taşıyan cani piyanist Alex. Bu gençler gerçek değiller ama hepsinin benzerlerine okul hayatımız boyunca, hepimiz mutlaka rastladık. İşte bu yüzden, Elephant’ın gerçeklik hissi çok güçlü. Filmdeki karakterlerin hepsi çok yalın biçimde ve zekice kurgulanmış, sonuçta da ortaya adeta elle tutulacak kadar gerçek karakterler ve gerçek bir hikaye çıkmış. Bunda tabii ki, senaryonun yaşanmış bir olay üzerine kurulmuş olmasının da payı büyük. Continue reading

Celal ile Ceren (2012): Bizler İğrendik, Siz de İğrenin!

Celal-ile-CerenBazı oyuncular, yönetmenin önündedir. Mesela Cem Yılmaz, Ata Demirer, Şahan Gökbakar gibi oyuncuların filmlerinde yönetmen etkisi yok denecek kadar azdır. Filmi şekillendiren tamamıyla bu oyuncuların performansları olur.  O yüzden de seyircilerin gözünde çoğu zaman filmler bu oyunculara aitmiş gibi bir algı ortaya çıkar. Kimse Togan Gökbakar’ın filmini seyrettim demez. O film Şahan’ındır çünkü ya da küçük bir anketle insanlara Yahşi Batı’nın yönetmeni sorulsa, çok az kişi Ömer Faruk Sorak cevabını verir. Büyük oranda alacağımız cevap Cem Yılmaz olur. İlginçtir ki bu algıyı sadece komedyenler yaratabiliyor. Muhtemelen de bu algıyı yaratabilecek kadar ‘star’ seviyesine çıktıktan sonra halkın gözünde sonsuz bir kredi Continue reading

Vizyona Girenler (19 Nisan): Türkiye Yapımları Haftanın Kurtarıcısı

32. İstanbul Film Festivali nedeniyle ara verdiğimiz vizyon filmleri tanıtımlarına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu hafta vizyona giren 8 filmin içinde, geçtiğimiz haftanın Box Office lideri Selam’ı geçecek bir film var gibi görünmüyor açıkçası. Genel hatlarıyla kalitesi sınırlı bir program mevcut ama yine de salonlara bir hareketlilik geleceği muhakkak. Continue reading

Zerre (2012): Dikkat! Bu Gelen, Bir Auteur Yönetmenin Ayak Sesleri

ZerreToz zerrelerinin havada uçuştuğu bir açılış sahnesinin ardından, bu ilk uzun metrajında Erdem Tepegöz kamerasını toz zerresi gibi savrulan hayatlara çevirir ve bizi doğrudan Zeynep’in hayatından bir kesitin içine sokar. Zeynep, hasta kızı ve annesiyle birlikte Dolapdere, Tarlabaşı civarında döküntü bir evde yaşamaktadır. İş güvencesi olmadan, düşük maaşlarla, çok zor şartlarda çalışır. Onunkisi, metropolün şiddetine karşı ayakta kalabilme mücadelesidir.

Yönetmen, film boyunca kamerasını nadiren Zeynep’in yüzünden ayırıyor. Biz olanlardan daha çok, olanların Zeynep’e etkilerini seyrediyoruz. Onunla birlikte bu hayatı doğrudan yaşarız. Bu özdeşlik özellikle Zeynep’in Continue reading

La Cinquieme Saison (2012): Festival Var Dediler, Geldik

La-Cinquieme-SaisonAynı zamanda evli bir çift olan Peter Brosens ve Jessica Woodworth‘ün Khadak ve Altiplano‘dan sonraki üçüncü ortak çalışmaları La Cinquieme Saison, birbirinden bağımsız ama aynı zamanda bir üçleme olarak değerlendirilebilecek serinin son filmi. Mayınlı Bölge programı dahilinde 32. İstanbul Film Festivali‘nde üç gösterim yapan film, ‘Doğa, muhtaç olduğumuz bereketi bize vermese ne olurdu?” sorusundan yola çıkarak insan – doğa ilişkisini sorgularken, yönetmenlerin tüm iyi niyetlerine rağmen didaktik bir anlatımın ötesine geçebildiklerini söylemek maalesef mümkün değil.

Siyah ekran üzerine doğa sesleriyle yapılan açılış, daha ilk saniyelerinde filmin anlatı çerçevesini çiziyor ve böylece hızla filmin bakış açısını Continue reading

Sinema Kuramı (Ya da Afili Adıyla Söyleyecek Olursak: Film Teorisi)

Film-Theory

Kuram her ne kadar soyut bir kavram olsa da, yaşadığımız dünyadan kopuk açıklamalar olarak görülmemeli. Aksine, kuram belli bir konunun derinlerindeki gizli anlamları bulup ortaya çıkararak açıklamaya yarayan varsayımlardır, yani yaşadığımız dünya ile doğrudan ilişkilidir. Continue reading

Hayat Var (2008): Arabesk Daha Önce Hiç Bu Kadar Zarif Olmamıştı

Hayat-VarUsta işi kamera kullanımı, söz konusu Reha Erdem olduğunda hiç de sürpriz değil. Hatta öyle ki, Erdem görüntü konusunda Nuri Bilge Ceylan‘la karşılaştırılabilecek kadar başarılı bir yönetmen. İlk filmi A Ay‘dan bu yana, tüm Reha Erdem filmleri görselliğin en üst noktasındadır. İşte bu açıdan Hayat Var da sinema severleri hayal kırıklığına uğratmıyor.

Film, SİYAD, Yeşilçam, Altın Portakal, Berlin ve İstanbul film festivallerinden ödüllü. Hayat adında, post-modern İstanbul’un eşitsiz düzeninde altta kalan bir kızın yaşamı Erdem’in sinematik yeteneğiyle birleşince, ortaya ustaca görselleştirilmiş bir hikaye çıkmış ve filmin bu kadar çok ödül toplamasının altındaki en büyük faktör de işte bu. Continue reading

Silver Linings Playbook (2012): Risk Almamak Büyük Risktir, Mr. Russell

Silver-Linings-PlaybookTürkçe’ye Umut Işığım adıyla çevrilen Silver Linings PlaybookThe Fighter ve I Heart Huckabees filmleriyle tanıdığımız David O. Russell‘ın son filmi. Filmde sıradışı bir zeka parıltısı görmek pek mümkün değil, buna rağmen kazanılan Oscar adaylıkları ise Silver Linings Playbook için oldukça ekstra başarılar. Akademi’nin en iyi film adayları arasında çoğu yıl bir kontenjanı Amerikan orta sınıf ailesinin sorunlu ilişki yapısına ayırdığı bir sır değil. American Beauty, Juno ve The Descendants bu türün son 15 yıldaki en başarılı örnekleriydi. Bu filmlerin yolundan giden Silver Linings Playbook içinse aynı şeyi söylemek çok zor. Continue reading