Cannes Film Festivali’nde yarıştığı sırada filmin yönetmeni Alex van Warmerdam’a filmdeki baş karakterin kim olduğu sorulduğunda cevap “Ben de emin değilim. Ben de sizin kadar biliyorum.” olmuş. Borgman’ın filmini izledikten sonra bu filmi nereye koyacağını bilemeyenlere, yönetmenin bu itirafı belki yol gösterebilir. Çünkü karşımızda hem bir sürü bulmacalarla dolu, neyin ne olduğu, neye işaret ettiği pek belli olmayan, tahmin ettiğimiz kadar basit mi, çözümlemesi ciltlere sığmaz mı, yoksa filmin kendisi dahi ne anlattığını bilmiyor mu, tam olarak emin olunamayan bir film durmakta. Ancak yönetmenin filmdeki esrarengiz baş karakterin kim olduğunu kendisini de bilmediğini söylemesi, biraz da olsa filmin esrarını negatif anlamda etkiliyor.
Bir rahip yanında iki silahlı adamla birlikte ormanda ‘cadı avına’ çıktıkları zaman tanışırız Borgman ile. Borgman iki arkadaşıyla ormanda ayrı yerlerde yerin altına oydukları odalarda yaşamaktadır ve bu baskınla birlikte kaçmadan önce cep telefonuyla arkadaşlarını uyarmaya çalışır. Arkadaşları telefona bakmayınca ininden çıkar ve arkadaşlarının yattıkları yere doğru koşarak onları uyarıp uzaklaşır. Açılış sahnesi filmin baş karakteri Borgman hakkında fikir yürütebileceğimiz ender sahnelerden; rahip tarafından silahla kovalanması ilk olarak akla Borgman’ın şeytanı temsil ettiğini getiriyor ve filmde bu teoriyi destekleyen pek çok sahne de mevcut. Ancak bu tarz incelikli filmlerde seyirci her imgeyi tartıyor ister istemez; örneğin Borgman ve arkadaşlarının niye ormanda toprağın altında uyuduklarını bilemiyoruz, cep telefonuyla Borgman’ın arkadaşlarını araması ve av olmamak için verdiği mücadele sanki meczup bir insanmış görünümü de veriyor ana karakterimize.
Daha sonra Borgman’ın etrafı ormanla kaplı müstakil bir evde yaşayan klasik mutlu aile tablosuna dahil oluşunu izliyoruz, anne-baba, üç çocukları, bakıcı ve bahçıvandan oluşan topluluğa dahil olmaya çalışan Borgman, banyo yapmak için ailenin kapısını çaldığında babanın şiddeti ve annenin şefkatiyle karşılaşıyor. Pes etmeden evin dört bir yanında saklanarak, annenin de yardımıyla ihtiyaçlarını gören Borgman neden olduğuna anlam veremediğimiz bir şekilde aileyi ele geçirme planı yapıyor ve mutlu aile tablosunun zayıf noktalarını kullanarak ailenin dağılmasına sebep oluyor.
Genel hatlarıyla bakıldığında usta yönetmen Michael Haneke’nin Funny Games filmine benzer yanları var ancak kalite olarak ve anlatımın ustalığı bakımından filmin Funny Games ile arasında çok fark var. Çünkü Borgman filmi cevaplanamayacak pek çok soru sormakta ve seyirci bir yerden sonra soruların altında boğulduğundan, filmden kopuyor. Filmin en büyük artısı günümüz toplumunun en büyük fobilerinden birinin çevresinde hikayesini anlatıyor olması; mutlu aile tablosuna sızan yabancı karakter ve ailenin bu konuda hiçbir şey yapamamasıyla yaşanan yıkım seyirci tarafından empati kurulması kolay ve etkileyici bir konu. Ancak Alex van Warmerdam’ın dogmatik anlatım tarzını yer yer zorlaması, hikayeyi sindirimi zor bir hale getiriyor; üstelik arka planda filmin zengin ve daha önce işlenmemiş bir alt yapısının olmaması filmi bariz bir şekilde etkiliyor. Sadece yönetmenin evin içerisine giren şeytanın evden birinin yardımıyla giriyor oluşuna değinmesi ve bunu da aşk gibi bir duyguyla gerçekleştirmesi hikayeye izlenebilir bir değer katmış. Yoksa Borgman’ın yerin altından çıkan iki arkadaşına sonradan eklenen iki kadın ve bu çetenin hiçbir mimik vermeden hikaye boyunca verilen bütün emirleri yerine getirmesi, adam öldürme, çocuk kaçırma vb. hareketler ile birlikte Borgman’ın gizemli iksiri veya portakal suyuna benzeyen ve içenin karakterinin değiştiği ilaç hiç de ilgi çekici değil ve hikayeye bir değer katamıyor; hatta filmin sadeliğini de bozan absürt ögeler olarak akılda kalıyor hepsi.
Cannes Film Festivali’nde büyük ödül için yarışması ve içeriği itibariyle merak uyandıran ancak bu merakı tam olarak karşılayamamış, Avrupa sineması çerçevesinde benzer sözler söyleyen bir film Borgman.
Valla bende filmi izledim gerçekten baya soru sordum kendime neden yapıyor? neden evine alıyor? neden çocukları götürdü? ne içiriyor? o işaretler ne? ilk 3 dakikası ses seda çıkmadan sonra silahlanıp kimin peşine gidiliyor? neden gidiliyor? Baya soru soru film saçma görünüyor ama seyirciyi soru yağmuruna tuttuğu içinde ilgi çekiciliği vardı sıkılmadan izledim ama işte sonucun öyle hazinle bitmesi garibime gitti zaten mutlu sonla bitseydi güzel olduğunu söylemezdim sanırım biz gerçekten yabancılaştık ve içlerimize yabancıları alıp alıp çıkarıyoruz. Neyse ne dediğimi bilmiyorum şimdi 😀 garip oldum açıkçası