Umberto Eco’ya göre listelerin çekiciliği ölüm korkusundan kaynaklanır. Sonsuzlukla yüzleşmenin, anlaşılmayanı anlaşılır kılmanın bir yoludur listeler. Ölmek istemediğimiz için listeler yapmak hoşumuza gider modern çağın filozofuna göre. ‘En iyiler’ listesinin –dolayısıyla ödüllerin- ise buna ek olarak başka bir çekiciliği daha var. Ödül veren kişinin ‘bağışlayıcı’ durumundaki konumu dolayısıyla kazandığı güç ve tatmin hissi, ödül alandan kat kat yüksektir. Bu bakımdan ödül vermek karşı konulamaz bir cazibeye sahiptir ve ben de bu cazibeye kapılarak mini ödül törenimi huzurlarınızda başlatıyorum. Continue reading
Category Archives: Sinema Yazıları
Bazin’den Günümüze Gerçekçilik Kuramı ve Gerçeklik Algısı
Birinci Dünya Savaşı sonunda Alman dışavurumculuğunun biçimsel özellikleri ön plana çıkarma üzerine kurgulanan sinema anlayışının teorik alt yapısının Sovyet Rusya’da karşılık bulması ve sinemada biçimci geleneğin yetkin kuramlarının ortaya çıkmasıyla sinemada biçimcilik geçerli bir kuram haline geldi. Bu kuram İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar etkinliğini sürdürdü. Savaşın etkilerinin, sinema anlatısında yer etmeye başlaması da İtalya’da Yeni Gerçekçi sinemanın doğuşuna yol açtı. Fakat bu sinemanın teorik alt yapısı oluşturulmamıştı. Sadece belli başlı yönetmenlerin elinden çıkan filmlerle etkinliğini sürdürdü. Yeni Gerçekçi filmler genelde uzun çekimler ve sıradan insanların Continue reading
Bir Nekrofili Biçimi (Fotoğraf Galerisine Yeni Bir Bakış)
* Bu yazı Susan Felleman‘ın 2006 yılında yayımlanan Art in the Cinematic Imagination adlı kitabından alınmış ve Türkçe’ye Fırat Çakkalkurt tarafından çevrilmiştir.
Basitçe söylemek gerekirse, erkek ölü bir kadınla yatmak ister; bir tür nekrofiliden keyif almaktadır.
Alfred Hitchcock
François Truffaut ile yaptığı bir röportajda [1], 1958 yapımı Vertigo filminin konusundan söz ederken Alfred Hitchcock, bu sözüyle sadece Vertigo’nun bir hayli rahatsız edici ana önermesinden değil; söylemeliyim ki, genel anlamda sinematik deneyimin önemli bir psikoseksüel özelliğinden de gelişigüzel biçimde bahsetmektedir. Hitchcock’un gözlemini başlangıç (ve muhtemelen bitiş) noktası kabul ederek, Vertigo da dahil olmak üzere olağandışı bir ortak anlatı temasına sahip bazı filmleri inceleyeceğim: her birinde erkekler, erotizm ve suçluluk duygusuyla takılıp kalmış oldukları ölü kadınlara esrarengiz bir biçimde benzeyen başka kadınlara – ölü aşk nesnelerinin Continue reading
Tarkovski ve Sansür (2. Bölüm)
Materyalizmin Olduğu Yerde İdealizm Yaşamaz
– Rusya dün bize dedi ki : ‘Ben Hristiyanlığım.’ Yarın bize diyecek ki: ‘Ben sosyalizmim.’
J. Michelet
Hayatının hiçbir döneminde muhalif olmayan Rusya sevdalısı bu yönetmen yirmi yılda sadece beş film, kariyeri boyunca da yedi film yapabilmiştir. Budala ve Hamlet gibi üzerinde çok çalıştığı birçok projesini hayata geçirememiş daha doğrusu buna izin Continue reading
Tarkovski ve Sansür (1. Bölüm)
Sansür: (Lat. censura ‘’Eski Roma’da ahlak işlerinden sorumlu kimsenin görevi’’) Her türlü yayının tiyatro ve sinema eserlerinin, televizyon neşriyatının yayımlanmadan ve gerekli durumlarda mektupların gönderilmeden önce yetkili makamlarca denetlenmesi işi. (Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi) Continue reading
Post-Modern Zamanlarda Bir ‘Auteur’ Olarak Michael Haneke (2. Bölüm)
Bilinmeyen Kod, Bilinen Auteur
Haneke filmografisinin beşinci filmi Code Unknown. Filmde tekrarlayan temalar, şiddet ve post modern toplumlarda aile ilişkileri. Fakat The Seventh Continent ile karşılaştırıldığında bazı küçük farklar mevcut. Bir yandan, Haneke’nin şiddete yaklaşımı her iki filmde de aynı olmasına rağmen, rahatsız edicilik mefhumu Code Unknown’da biraz zayıf kalmış. Diğer yandan, aile ilişkileri teması azınlıklar ve sosyal eşitsizlik üzerinden post modern toplumlardaki toplumsal ilişkiler düzeyine genişletilmiş olsa da, iletişimsizlik zemininde aile ilişkileri kimi sahnelerde hala göze çarpıyor. Mesela, Jean’ın Georges ve Anne’ya ulaşmaya çalışırken başarısız olmasında, Anne’nın kapısına bırakılan gizemli yardım çağrısı Continue reading
Post-Modern Zamanlarda Bir ‘Auteur’ Olarak Michael Haneke (1. Bölüm)
Bir film, yönetmenin, senaryonun ve seyircinin ortak katkıları ile anlam üretir. Yani, sadece yönetmenin anlayışına, kullandığı tekniklere, kendisine özgü tema veya motiflere bakılarak veya sadece senaryo bütün olarak veya tek tek sahneler üzerinden incelenerek veya sadece filmin seyirci tarafından nasıl algılandığı önemsenerek filmin anlamı çözülemez. Bu faktörlerin tümü bir araya gelerek filmde anlam üretimini gerçekleştirirler.
Filmin anlamı için bu 3 faktör birlikte çok önemli olsa da, yine de kimi zaman bir yönetmen çıkar ve filmin anlam kazanmasında, inkar edilemez şekilde belirgin ve dominant stili ve Continue reading
Sinemaya Yamuk Bakmak: Zizek Bize Ne Anlatmaya Çalışıyor?
Slavoj Zizek; Walter Benjamin’den aldığı argümanla “teorik açıdan verimli ve yıkıcı bir işlem olarak bir kültürün en yüksek tinsel ürünlerini, aynı kültürün sıradan, bayağı, dünyevi ürünleriyle birlikte okumayı” [1] deneyerek popüler kültür metinlerini Hegel, Kant, Marx, Freud ve Lacan gibi filozofların teori ve kavramları ile açıklamaya çalışmaktadır. Zizek’e göre sinema ideolojinin operasyonlarını tahlil edip eleştirmede bir nevi alet edavat çantası vazifesi [2] görmektedir. Sinema Zizek için bir psikologun koltuğu gibidir. İnsanlar o koltukta dertlerini, hikayelerini ve fantezilerini anlatıyorlar. Lacan’dan aldığı kavramlarla psikolog koltuğunda oturan Zizek ise kendine has yöntemlerle mevcut ideolojiyi ve dünyayı anlamaya ve anlatmaya çalışıyor. Continue reading
Gezi Parkı, Kentsel Dönüşüm ve Medyanın Penguenleri
Son yıllarda hızla yaygınlaşmakta olan ve siyasi iktidarın TOKİ vasıtasıyla istediği gibi şekillendirebildiği kentsel dönüşüm projesinde yoksul kesimler şehir merkezlerinden uzaklaştırılmış, şehir merkezleri AVM’ler etrafında kümelenen orta sınıflara terkedilmiş ve şehirler bir tüketim meydanına dönüştürülmüştür/dönüştürülecektir. Taksim Gezi Parkı’na yapılacak olan tarihi Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmesi söylemi ve hatalı proje yüzünden parkın Divan Oteli’ne bakan kısmında kesilmek istenen birkaç ağaç için çevreci grupların parkı savunması ile başlayan, sonra çeşitli siyasi argümanlarla ülke sathına yayılan Gezi Parkı olaylarında medya bu eylemleri göstermekten ısrarla kaçınmıştır. CNN Türk’ün olayların en yoğun yaşandığı akşam penguen belgeseli yayınlaması ise medyanın bu tavrına tuz biber ekmiş ve medya alay konusu olmuş, birçok insan tarafından ise şaşkınlıkla karşılanmıştır. Medyanın tarafsız yayın organları olduğu illüzyonu yok olmuş; halkın temsil aygıtının iktidar ve daha çok sermayenin kölesi olduğu gün yüzüne çıkmıştır. Continue reading
Sinema Kuramı (Ya da Afili Adıyla Söyleyecek Olursak: Film Teorisi)
Kuram her ne kadar soyut bir kavram olsa da, yaşadığımız dünyadan kopuk açıklamalar olarak görülmemeli. Aksine, kuram belli bir konunun derinlerindeki gizli anlamları bulup ortaya çıkararak açıklamaya yarayan varsayımlardır, yani yaşadığımız dünya ile doğrudan ilişkilidir. Continue reading




