Cavalo Dinheiro (2014):Ventura’nın Düşleri

Cavalo Dinheiro Portekizli yönetmen Pedro Costa’nın Cavalo Dinheiro / At Parası filmi, 2015 İf İstanbul’da seyircisiyle buluştu. Film, genelde göçmen sorunları ekseninde ilerleyen bir konuya sahip olsa da özelde, Lizbon’a göçmen olarak gelmiş ve hayatı boyunca ağır işlerde çalışarak geçimini sağlayan işçi Ventura’nın hikayesini anlatmaktadır. Filmin konusu ve söyleminin ayrıntılarına girmeden önce yönetmenin tekniğinden bahsetmek gerekir.

Costa, filmin başına koyduğu, hangi zamanda ve nerede çekildiği belli olmayan, yıkık dökük yerleri gösteren fotoğraflarla filmdeki mekanlar arasında bir geçişlilik sağlar. Filmdeki mekan dağılımı gösterilen fotoğraflar gibi belirsizdir. Continue reading

Advertisement

La Cérémonie (2014): Arzunun O Belirsiz Nesnesi

La Cerenomie

La Cérémonie/Seremoni filmi, kurmaca ile belgesel karışımı anlatımı ve konusunu otobiyografik bir hikayeden alması açısından, 14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Film Festivali’nin bu yılki dikkat çeken filmleri arasında yer alıyor. Filmde, Fransız yönetmen ve yazar Alain Robbe-Grillet’ın eşi Catherine Robbe-Grillet’ın hayatı anlatılırken yönetmen Lina Mannheimer, Catherine’in gerçek ile kurguyu ayrı iki yapı olarak değil birbiri içinde geçişleri olan ve birbirinden beslenen iki yapı olarak tanımlamasından hareketle, kurgusal sahneler ve röportajlarla ilerleyen bir yöntemi benimsemiş. Film teknik açıdan gerçek ile kurgu ayrımını seyircinin zihninde silikleştirecek bir anlatımdan ziyade,  Continue reading

Gilles Deleuze’de Sinemanın Felsefesi: Hareket-İmge ve Zaman-İmge

Gilles-DeleuzeÖzet

Sinemanın ortaya çıkışı, kendisinden önceki sanatların ve teknolojilerin araştırdığı ve yakalamaya çalıştığı gibi hareketi dolaysız olarak saptayan bir yapının bulunmasıyla ilgilidir. Bilinen dünya tarihi düşünüldüğünde mağara resimlerinden, arkeolojik kazılarda bulunan nesnelere kadar çoğu verinin hareketi yakalama ve tekrar üretme istencinin bir tezahürü olduğu görünecektir. Fakat insanlık bu buluşu 19. yüzyılın sonlarında bulabilecekti. Yani sinema bir anlamda insanoğlunun hareketi kaydetme ve yeniden üretme isteğinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, önce teknik, teknolojik bir icat olarak yaklaşılmış sonra ise kendi özgün Continue reading

Sinemada Kuram Ne İşe Yarar

Kuramlar, bir alan konusundaki düşünme biçimlerinin sistematik bir organizasyona dönüştürülmesini sağlar. “Fiziki bilimlerde kuramlar genellikle denetim altındaki koşullarda gerçekleştirilen olaylarla ilişkilendirilir. Bu alanda kuramlar haklı olarak, sonuçlarla, gerçeklerle ve ampirik olanla sınanabilir hatta yasaya dönüştürülebilir şeyler olarak değerlendirilir. Film kuramlarını da kapsayan, beşeri ve sosyal bilimlerde ise genellikle aynı kanıt kuralları ve nesnel tutum beklenmez. Metafora ve belirli retorik tarzlarına daha fazla bağımlılık duyulur” (Branston, 2010:70). Kuram çalışmaları belirli bir düşünce sisteminin veya sanatın ne olduğunu araştırmaya çalışarak sistemli bir fikir üretimine olanak sağlar. Bu nedenle sinemanın sanatsal işlevini araştırmak ve etki alanlarının keşfini yapabilmek için kuramlara ihtiyaç duyulur bu çerçevede sinema, çıktığı günden beri özellikle 1. ve 2. Dünya Savaşları gibi kırılma zamanlarının da getirdiği etkiyle kuramsal üretimin yaşandığı bir sanattır. Metz, “anlaşılması kolay olduğundan bir filmi açıklamak zordur” der. Bu cümleden hareketle kuramın etkinliği hakkında bir değerlendirme yapılabilir. Filmler her ne kadar birden fazla duyuya hitap ederek kolay anlaşılır gibi görünse de film yapım sürecinin çok fazla değişkeni olması nedeniyle de çok katmalı bir yapı olarak karşımıza çıkar. Filmlerin bu yapısı farklı kuramsal çalışmaları da beraberinde getirmiştir.

Continue reading

Tepenin Ardı (2012): Bir Korku Alegorisi

Tepenin-ArdiSuya bakıp korkan köpeğin hikayesi vardır, insanda oluşan en doğal korku halinin hikayesi bu korkuya yakın gibidir. Köpeğin biri, bir gün bir nehirle karşılaşır, suya bakıp kendi aksini gören köpek, sudaki yansımasını kendisine zarar verebilecek başka bir varlık diye algılar. Ona saldırmak için suya atladığında ise boğulur. Kendinin dışında sandığı korku aslında kendi içindedir. Bu hikaye bizi, insanda oluşan korkunun nedeni nedir, ilk korkusu nasıl oluşmuştur gibi sorulara götürebilir. Belki de bu hikayedekine benzer bir korkuyu yalın yapılı toplumdaki bir insan yaşamış olabilir, bu da bizim korkunun kaynağı ve doğallığı sorunsalına dair bir perspektif geliştirmemize yol açabilir. Eğer bu Continue reading

Sinemada Modern Anlatı İle Postmodern Anlatı Yapısının Karşılaştırılması ve David Lynch Sineması

Özet

Modernizm kavramı, aydınlanmayla temeli atılmış ve toplumların tüm yaşantı pratiklerinde yer edinmiş bir kavramdır. Aydınlanma düşüncesiyle dolaşımı artan akıl, ilerleme ve kurtuluşa erişme kavramları modernizmin de başat düşünceleri haline gelmiştir. Aydınlanma filozofları, moderniteyle akıl arasında güçlü bir ilişki kurar. Öyle ki; tarihsel, sosyal ve felsefi olarak ilerlemenin gerçekleşmesi aklın sürekli ilerleme eğiliminde olmasıyla mümkündür. Mutlak kurtuluş, vaat edilen özgürlüğe ulaşılınca gerçekleşir. Continue reading

Geoffrey Nowell-Smith’in Dünya Sinema Tarihi’nde İran ve Türkiye Sineması

Dunya-Sinema-TarihiÖzet

Bu çalışmada, Geoffrey Nowell-Smith‘in editörlüğünü yaptığı Dünya Sinema Tarihi kitabının, egemen bağımlı ilişkisi açısından incelenmesi yapılmaya çalışılacaktır. İncelemeye editöryal tutum açısından hangi ulus sinemasına nasıl yaklaşıldığı ele alınarak başlanacak, İran sinemasının kitaptaki yeri ve bu bölümün yazarının İran sinemasına yaklaşımına değinilecek ve son olarak Türkiye sinemasının kitapta nasıl yer bulduğu değerlendirilmeye çalışılacaktır. Çalışmanın sonunda Avrupa merkezli bakışın kitaba ne derece sirayet ettiği sorgulanırken Batı’nın gözünden Doğu algılaması ve Doğu’nun da kendini Batı ölçütleriyle Continue reading

Bazin’den Günümüze Gerçekçilik Kuramı ve Gerçeklik Algısı

Birinci Dünya Savaşı sonunda Alman dışavurumculuğunun biçimsel özellikleri ön plana çıkarma üzerine kurgulanan sinema anlayışının teorik alt yapısının Sovyet Rusya’da karşılık bulması ve sinemada biçimci geleneğin yetkin kuramlarının ortaya çıkmasıyla sinemada biçimcilik geçerli bir kuram haline geldi. Bu kuram İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar etkinliğini sürdürdü. Savaşın etkilerinin, sinema anlatısında yer etmeye başlaması da İtalya’da Yeni Gerçekçi sinemanın doğuşuna yol açtı. Fakat bu sinemanın teorik alt yapısı oluşturulmamıştı. Sadece belli başlı yönetmenlerin elinden çıkan filmlerle etkinliğini sürdürdü. Yeni Gerçekçi filmler genelde uzun çekimler ve sıradan insanların Continue reading

La Hora de los Hornos (1968): Şiddet, Sömürgecilik ve İsyan

Kizgin-Firinlarin-SaatiLa Hora de los Hornos (Kızgın Fırınların Saati) filmi, Fanon‘un “Sömürgeleştirilmiş olan şiddetle özgürleşebilir.” sözleriyle başlar. Fernando Solanas’ın, filmdeki önermesi dikkate alındığında filmin bu cümlelerle başlamasının tesadüfi olmadığı anlaşılır. Çünkü filmde, günlük hayatın hemen her aşamasında gizli ya da açık olarak halkı sindirmeye yönelik kurgulanan şiddete karşı, halkın kendi öz gücüne dayanarak kullanacağı şiddeti harekete geçirme eğilimi vardır. Filmin şiddet yaklaşımı bu kavram üzerine tartışmayı da beraberinde getirir.

Egemen ulusların kuruluşlarından sömürgeleştirilmiş uluslarının kuruluşlarına kadar hemen her örgütsel yapılanma şiddetin belli başlı Continue reading