Bir film, yönetmenin, senaryonun ve seyircinin ortak katkıları ile anlam üretir. Yani, sadece yönetmenin anlayışına, kullandığı tekniklere, kendisine özgü tema veya motiflere bakılarak veya sadece senaryo bütün olarak veya tek tek sahneler üzerinden incelenerek veya sadece filmin seyirci tarafından nasıl algılandığı önemsenerek filmin anlamı çözülemez. Bu faktörlerin tümü bir araya gelerek filmde anlam üretimini gerçekleştirirler.
Filmin anlamı için bu 3 faktör birlikte çok önemli olsa da, yine de kimi zaman bir yönetmen çıkar ve filmin anlam kazanmasında, inkar edilemez şekilde belirgin ve dominant stili ve vizyonuyla senaryo ve seyirciden çok daha ön planda kendine yer bulur. İşte bu tip yönetmenlere auteur denir. Gerçi auteur teorisi her ne kadar sinema kuramları arasında en tartışmalılardan biri olsa da, genel olarak bu şekilde kabul gördüğünü inkar etmek fazla iddialı olacaktır. Özellikle de Bergman, Hitchcock, Bunuel, Fellini, Godard, Pasolini ve Woody Allen’ı gördükten sonra. Bu yönetmenlerin, filmleri üzerinde seyirci veya senaryodan çok daha belirleyici olduğu aşikar. Herhangi bir senaryo, yazarı kim olursa olsun veya seyircisi kim olursa olsun Godard’ın ellerinde onun tüm filmografisiyle uyumlu, belirli bir biçime dönüşecektir elbette ve Godard’ın senaryoyu ele alış biçimi ile seyircinin algısını manipüle ederek kendi anlamını bulacaktır. Bundan şüphe edecek bir sinefil olduğunu hiç sanmıyorum… Michael Haneke filmleri incelemesi (1. Bölüm)