L’Écume des jours (2013): Bu Fransızlar Aşktan Anlıyor Arkadaş!

L-Ecume-des-joursBir modern klasikler listesi yapılacak olsa, Eternal Sunshine of the Spotless Mind için de mutlaka bir kontenjan ayırmak gerekirdi. Sinemaseverler haklı olarak,  sıradışı bir zekanın ürünü olan bu filmin yönetmeni Michel Gondry‘den yine kendilerini şaşırtacak bir film bekliyordu ve sağ olsun Gondry de onları yanıltmadı. L’Écume des jours, Boris Vian‘ın aynı adlı romanından yapılmış bir uyarlama. Böylesi zor bir yazarın eserini sinemaya uyarlamak da bir o kadar zor olsa gerek ama Michel Gondry tüm bu zorlukları ustaca avantaja çevirmeyi bilmiş doğrusu.

Chaplin‘in klasik filmi Modern Times‘ın fabrika ortamının bir benzeri, L’Écume des jours’un açılış sahnesinde çıkıyor karşımıza. İşçiler upuzun masalarda yan yana oturmuşlar ve önlerinden durmaksızın geçip gitmekte olan daktiloların tuşlarına aceleyle basarak Gondry’nin filminin hikayesini yazmaktadırlar. Yani, hikayemizin tanrı-yazarı bu robotik işçilerdir. Robotlaşan işçilerin insani yönlerini kaybetmiş olmaları ihtimalinin pek de zayıf olmadığı düşünülürse, film aslında daha ilk sahnesiyle, kahramanlarımız Colin ve Chloe için hikayenin sonuna dair güçlü ipuçları veriyor. Filmin dünyası içinde robotlaşan sadece yazarlar değil. Aslında hikayedeki tüm karakterler robotlaşmıştır. İnsanlar tokalaşırken elleri birer vida gibi döner, mutfakta bir malzemeye ihtiyacınız olduğunda TV’de yemek tarifi veren adam ekranın içinden size onu uzatır veya kokteyl yaparken içecekleri bizzat karıştırmanız gerekmez; piyanonun tuşlarına doğru basmanız yeterlidir. Yani, Michel Gondry bize insanların robotlarla full-entegre olduğu bir masal anlatıyor. Bu bakımdan filmin dünyasını bir nevi distopya kabul etmek de mümkün.

L-Ecume-des-jours

Yine de, böylesi bir dünyada bile hayatları şekillendiren insana ait klasik arzular, duygular ve endişelerdir. Bu açıdan ana hatlarıyla L’Écume des jours, Onur Ünlü‘nün filmi Sen Aydınlatırsın Geceyi‘yi akla getiriyor. İnsani duygulardan kopamayan bu insanlardan biri de Colin’dir. Colin aşık olmak ister ve bir partide tanıştığı Chloe bir anda onun hayat amacı oluverir. İkili, bir süre sonra evlenir ve mutlu bir hayat yaşamaya başlar. Ne zaman ki Chloe’nin ciğerine kaçan bir nilüfer çiçeği onu hasta eder, işte o andan itibaren kahramanlarımızın hayatları tepetaklak olur.

L-Ecume-des-jours

Filmin fiziksel dünyası aslında gerçeklikten çok uzak. Musluklardan çıkan yılan balıkları, fare kostümüyle evde dolaşan küçük adamlar veya içine binerek uçabildiğiniz köpükler tamamen Michel Gondry’nin hayal ürünü ama tüm bu gerçeküstü fiziksel dünyayı attığınızda, geriye çırılçıplak bir duygusal gerçeklik kalıyor. İşte bu inandırıcılığı filmin en güçlü yanı. Colin ve Chloe’nin gerçeğe bir nefes kadar yakın ama bir o kadar da uzak bu aşk masalı, zeka parıltılarıyla dopdolu. Buna filmin etkileyici müzikleri, Paris fonu ve rengarenk kompozisyonları da eklenince, ortaya usta işi bir Fransız filmi çıkmış. Açıkçası, Michel Gondry için Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ın bir tesadüf olmadığının da en büyük göstergesi bu film.

Herkese iyi seyirler.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s