Whiplash (2014): Öğrenci-Öğretmen Savaşı

WhiplashSundance Film Festivali’nde kimseye alacak ödül bırakmayarak dikkatleri üzerinde toplayan ‘Whiplash’, ödül sezonunun başlamasıyla birlikte Altın Küre’de ve BAFTA’da aldığı adaylıklarla yine ön plana çıkmaya başladı. Ülkemizde Başka Sinema aracılığıyla bu ay izleme şansı bulacağımız film, genç bir bateristin ‘en iyi’ olma yolunda önüne çıkan engellerle boğuştuğu, efsane olmak için sınırlarını zorlamasını anlatıyor.

Ekonomik sıkıntılardan dolayı ilk başta kısa film olarak çevrilen, daha sonra kısa filmin aldığı başarılı sonuçlardan sonra uzun metraja çevrilen ‘Whiplash’, merkezine caz müziğini oturtan ancak caz müziğin sadece araç olduğu, başarılı bir gerilim filmi. Andrew (Miles Teller), içine kapanık, asosyal bir gençtir ve tek hedefi ileride efsanevi bir jazz bateristi olmaktır. Odasının duvarlarına ilham aldığı sanatçıların fotoğraflarını ve özlü sözlerini yapıştıran Andrew, hayalini gerçekleştirmek için ülkenin en kaliteli müzik okullarından birinde eğitim almaktadır ve gece gündüz demeden daha iyi olabilmek için çalışmaktadır. Bir akşam vakti yine baterinin başında çalışırken okulun en saygı duyulan, sıfırdan kariyer inşa edebilen hocalarından Profesör Fletcher’e denk gelir, Fletcher’in onu dinleyip ekibine almasıyla birlikte Andrew hayallerine bir adım daha yaklaşacaktır ancak efsane olma yolunda her şey Andrew’in hayalinde kurduğu gibi ilerlemeyecektir. Fletcher (J.K.Simmons) disiplinli, sert, sınırları zorlayan bir öğretmendir ve onun sınıfında ayakta durmak için, iyi bateri çalmaktan fazlası gerekmektedir.

Fletcher ile Andrew arasında ilk dakikadan son ana kadar yaşanan gerilim yönetmen Damien Chazelle tarafından çok başarılı bir şekilde perdeye yansımakta ve özellikle filmin kurgulanması, temponun kusursuza yakın bir zamanlamayla oluşturulması, bu gerilimin yaşanmasında yönetmenin en büyük destekçisi. Kameranın sahneleri sanki odadaki bir başka gözmüş gibi bazen geç, bazen erken takip etmesi, Andrew’in yükselişlerini ve düşüşlerini en  yakın tanık olarak karakterin karşısında durarak izlememiz, Fletcher’in ani dönüşlerine kameranın bile hazırlıksız yakalanması ve benzeri tercihler yönetmenin seyirciyi çok hızlı bir şekilde ele geçirip hikayesine adapte etmesine sebep oluyor. Psikolojik gerilim türünde filmlerin etkisini seyirciye sirayet ettirmesi çok zordur ve genelde karakterler gerilimli anlar yaşarken seyirci sadece merak duyar sonraki sahneye. Whiplash filmi karakterle seyirciyi bütünleştirip perdenin iki tarafında da aynı doz gerilimin yaşanmasına olanak tanıyor ve bu açıdan Damien Chazelle’in bu ağır işin altından kalkabildiğini söyleyebiliriz.

Whiplash

Andrew’un en iyi olma yolunda mücadelesini izlerken seyirci olarak bilmemiz gereken, filmin cazla dolu olup, aslında caz filmi olmaması. Çünkü filmin cazı seyirciye anlatma, cazın yapısını tanıtma ve benzeri bir görevi yok, hikayenin asıl odaklandığı konu öğretmen-öğrenci ilişkisi ve bunun sonunda gelen başarı/başarısızlık. Hatta protagonist olarak Andrew gözükse de, filmin asıl baş karakterinin Fletcher olduğunu ve hikayenin Fletcher’in iki sonuçlu ortak hikayesinden yola çıkarak yazıldığını düşünüp filmi Fletcher’in bakış açısından okumak da mümkün. (İçerikle ilgili önemli bilgi) Yine Andrew gibi alt sınıflardan çekip ekibine kattığı bir öğrenciyi yaptığı baskılar karşısında yıpratan ve öğrencisinin ilerleyen yıllarda kendisini başarısız hissedip intihar etmesine sebep olan bir Fletcher hoca var karşımızda. Her ne kadar duygusuz, sert, etrafındaki insanları umursamaz bir hoca kimliğine sahip olsa da eski öğrencisinin intihar ettiğini öğrendiğinde (ilk başta öğrencilerine kaza geçirdiğini söyler ancak gerçek sonradan anlaşılır) yaşadığı buhranı gördüğümüzde, Fletcher’in sadece ‘çok iyi’ sanatçılar yetiştirmek için sert öğretmen rolünü oynadığını, ona da öğretmenin bu şekilde olması gerektiğinin öğretildiğini fark ederiz. Fletcher’in askeri tarzda öğretim sisteminin iki sonucu vardır; ya testleri geçemeyip başarısızlıkla yüzleşecek, bu ağır başarısızlık hissinin altında ezilip yok olacaksın, ya da öyle bir parlayacaksın ki ışığın sen öldükten sonra da gözükmeye devam edecek ve unutulmazlar arasına adını yazacaksın. Andrew kimi yerde Fletcher’in öğretisine ölümüne sadık, kimi yerde onun öğretisinin aslında içi boş eski bir taktik olduğuna inanan bir öğrenci görünümünde olsa da, hikaye bütününe baktığımızda Fletcher’in eğitim sistemi hiçbir noktada yanlış bulunmuyor ve hatta hikayenin sonunda bu öğreti şekli ödüllendiriliyor. Belki hikayeyi alt gruplara ayırmadan ve dağılmadan bitirme uğruna, belki de gerçekten eğitimin ‘Battle Royale’ tarzı yaşa/öl kıvamında olması gerektiğini düşündüğünden Chazelle’nin Fletcher’in hakkını yemeden Andrew ile öğretmenini ortak bir noktada buluşturması mantıklı bir alt zemine oturtulabilir, yine de ben filmin bu tercihini çok beğendiğimi söyleyemem.

Whiplash

Biçimiyle nefes kesici, içeriğiyle tartışmalara açık Whiplash’ın, kesin olarak tartışmaya açık olmayan bir noktası var ki, o da Miles Teller ile J.K.Simmons’un performansları. Özellikle J.K.Simmons hikayenin inandırıcılığına önemli katkı sağlamış ve bu sene çoğu ödüllerde adını duyacağımız kesin. Bu arada son bir not olarak “Whiplash”ın kelime anlamının araba kazasında yaşanan kafa travması olduğunu da söyleyeyim, filmin içerisinde anlamını hem soyut hem de somut bir şekilde bulan bir kelime çünkü.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s