Tamamı Suudi Arabistan’da çekilmiş ilk film özelliği taşıyan ‘Wadjda’, Suudi Arabistan’ın ilk kadın yönetmeni Haifaa Al-Mansour’un elinden çıkmakta ve aynı zamanda bu sene yabancı dil Oscar kategorisinde ülkesini temsil eden ‘özel’ bir film. Küçük bir kız çocuğu olan Wadjda kadınların türlü yasaklarla mücadele etmek zorunda olduğu Suudi Arabistan’da bisiklet sürmek gibi bir hayale sahiptir. Bu hayali gerçekleştirmek ve yakın arkadaşı Abdullah’la yarışmak için para biriktiren Wadjda’nın öyküsünü izlerken,bir yandan annesinin, okul arkadaşlarının ve çevresindeki diğer insanların hikayelerini de izlemeye başlıyoruz.
Wadjda ile ilgili bu kadar çok ‘ilk’ mevcutken, filmin ilk seferde kalite olarak şaheser olmasını beklemek filme karşı büyük haksızlık olur. Teknik ve senaryo olarak pek çok eksikliğe sahip olmasına rağmen Ortadoğu’da zihinlerin değişmesi gerektiğini söyleyen her filme iltimas göstermek gerektiğini düşünüyorum. ‘Küçük bir kızın bisiklet rüyası’ aslında klasik bir kısa film fikri, bu tarz bir fikri uzun metraja dönüştürürken çoğu yönetmen yan hikayelerle fikri detaylandırmaya ve uzatmaya çalışır. Kişisel fikrim bazı öykülerin kısa film olarak kalması yönünde, Wadjda içinse keşke kısa metraj bir film olarak karşımıza çıksaydı dedim izlerken.
‘Bisiklet almak isteyen küçük kız’ın karşısında karşıt karakter olarak Suudi Arabistan’da yaşanan yasakçı zihniyet bulunmakta. Sureti olmayan, ancak bazen annesi halinde, bazen okul öğretmeni ya da bizzat kendisi olarak Wadjda’nın karşısına çıkan bu yasakçı kişi, küçük kızın istediği bisikleti alma yolundaki en büyük engel. Wadjda’nın hikayesine dahil olduğumuz ilk dakikadan itibaren seyirciye iç karartan bir Suudi Arabistan portresi çiziliyor; kadınların araç kullanamaması, ojenin, müzik dinlemenin, bisiklet kullanmanın yasak olması, erkeklerin her şeyi yapmaya yetkili bir güç haline gelmeleri ve bu gücü kadınları köleleştirme üzerine kullanmaları ve bunların o toprağın halkı tarafından benimsendiği gerçeği ve benzeri pek çok öğe gelecek adına umut içermeyen bir görüntü oluşturmakta. Filmde bütün bu yasaklar direkt olarak İslam dinine bağlanıyor ve yönetmen bu noktada Wadjda’nın gözünden hikayeyi devam ettirdiğinden sorunların derinine inemiyor. Wadjda sürekli olarak büyükleri tarafından uyarılıp azarlanıyor ancak onun ne istediği, neden dalgın olduğu, davranış bozukluklarında yatan eksikliğin ne olduğu tam olarak hikayeye aktarılamıyor. Üçüncü bir nokta ise Wadjda-bisiklet arasındaki ilişki haricinde diğer hiçbir ilişkiyle seyirci bağ kuramıyor ve yan karakterler havada asılı bir şekilde çözülmeyi bekliyor. Bu üç sorunlu nokta bir araya geldiğinde, ortaya kötülüğün kaynağı İslam’mış gibi bir hava çıkıyor ve bunun karşısında doğuştan (!) farklı olan Wadjda’nın ortaya koyduğu derinliksiz direnç hareketi pek tatmin edici bir sonuç ortaya koymuyor. Suudi Arabistan’da yaşanan yasakları eleştiren bir film olarak Wadjda’nın çok fazla uç bir köşede durması ve kör göze parmak sokarcasına ülkede yaşanan bütün yasakları Wadjda’nın hikayesinde toplaması Ortadoğu ile ilgili kamu spotu izlermiş gibi bir hava yaratıyor. Halbuki yönetmen Wadjda’nın annesiyle, babasıyla, okuldaki öğretmeniyle arasındaki ilişkileri daha hissedilebilir bir şekilde inşa etseydi ve o topraklarda yaşanan sorunları nedenleriyle-çözüm önerileriyle sunabilseydi belki daha sosyolojik altyapıya sahip bir film izleyebilirdik. Sinemada çocuk karakterleri kullanıp büyüklerin dünyasını anlatma gereği duymayıp, kolaya kaçan filmlere karşı pek sempatiyle bakamıyorum.Wadjda’nın bisiklete ulaşması hikayesinde engel ne? Yasakçı zihniyet. Wadjda bisiklete sahip oluyor mu? Evet. Sebebi ne, yasakçı zihniyeti mi yendi Wadjda? Hayır, sadece filmin süresi bitti. Hal böyle olunca çok samimi değil filmin hikayesi, kahrolsun İslam’ın yasakları yaşasın engellenen kadın cinsiyetinin yükselişi demekle ne orijinal bir fikre sahip olabiliyorsun, ne parmak basmak istediğin konuyu iyi işleyebiliyorsun, ne de bu konunun çözülmesiyle ilgili bir fikir ortaya koyabiliyorsun.
İzle-Geç filmlerinden biri ‘Wadjda’ ama ilklere sahip olması, hassas topraklarda masum bir kızın rüyasını anlatması gerekçesiyle festivallerde beğenilmiş, önem görmüş bir film. Ancak yine de yönetmenin hikayesini anlatmadaki sıkıntıları, senaryonun yeterli derinliğe sahip olamaması, film bittikten sonra seyircinin ağzında basit ve kaba bir tat bırakıyor.