The Search (2014): Savaşın Kazananı Yoktur!

the-search  2011 yılının en iyi işlerinden birine imza atan ve bu başarısını Oscar’la taçlandıran yönetmen Michel Hazanavicius,  üç yıl sonra yüz seksen derecelik bir dönüşle hafif-eğlenceli bir türden savaş atmosferine götürüyor bizi. ‘The Search’ İkinci Çeçen Savaşı sırasında yaşanan insanlık dramına dikkat çeken, soğuk, sert, seyircileri salona çivileyen bir filmdi, filmi izledikten sonra internetten Cannes sonrası film hakkında yapılan yorumlara baktığımda ise “Acaba aynı isimli başka bir film var mı?” diye düşünmedim değil. Cannes eleştirmenlerince yerin dibine sokulan ve devamında uluslararası basın tarafından da fazla ilgiye görülmeyen film, aklıma 2010 yılındaki “Miral” filmini getirdi. “The Diving Bell and the Butterfly” filminin yönetmeni Julian Schnabel de aynı Hazanavicius gibi başarılı, ödüllü bir filmden sonra kamerasını savaşın ortasına sokmuş ve İsrail-Filistin arasında yaşanan çatışmalardan ve o atmosferden çıkan hayat hikayelerinden beslenen “Miral” adında bir film yapmış, o film de nedense hiç ilgi görmemiş, sanki halı altına süpürülmüştü. Çeçen savaşını ya da İsrail-Filistin savaşını anlatmak için siyasal bilimler diploması almaya gerek yok, zaten seyirci de savaşların diplomatik ya da askeri yanlarını görmek istemiyor, insanın her yerde aynı olduğunu, kaybedenin savaşan iki taraf olduğunu da söyleyen her savaş filmi benim için yeterli içeriğe sahip. Ancak “Miral” gibi “The Search” filmi de zulme zulüm diyor ve yeterli siyasi-tarihi detaydan bahsetmediği öne sürülerek göz ardı ediliyor. Başrolünde yine Artist filminden tanıdığımız Berenice Bejo ve Annette Bening’in olduğu film, ülkemizde ilk olarak Filmekimi kapsamında izleyiciyle buluştu.

The-Search

Resmi tarih belgelerinde bile özellikle İkinci Çeçenistan Savaşı’nda Rusya’nın ülke genelindeki uyuşturucu bağımlısı, çeşitli sabıkalardan suçları bulunan ya da sokakta yaşayan gençleri toplayıp kullandığı yazılmakta. İşte o gençlerden biri sona eren baskınlardan birinde kasabada ölen cesetlerin ceplerini karıştırırken bir kamera buluyor ve kayda başlıyor; ilk gördüğümüz ölü bir hayvan, yanan evler, askerlerin bağırışı ve kahkahaları… kamera kaydından tanık olduğumuz olaylarla birlikte filmin iki buçuk saat boyunca sahip olduğu soğuk tonu anlıyoruz ve devamında bir aileyi sıraya dizip sorgulayan askerlerin şakalarını izliyoruz. Diğer tarafta sekiz yaşındaki Hadji, henüz bebek olan kardeşiyle birlikte evin içerisinde saklanmaktadır. Film genel olarak Hadji’nin Rus askerlerinden kaçışını ve sınırı geçip kızıl haç derneğine sığınışını, ardından Birleşmiş Milletler görevlisi Carole ile tanışmasına odaklanıyor. Ancak Hazanavicius, iki buçuk saatlik filmine sadece Hadji’nin hikayesini sığdırmıyor, Carole’un insani ancak bireysel çabalarının uluslararası duvarlara nasıl çarptığını da etkileyici sahnelerle anlatıyor. Aynı zamanda filmin içinde bir film daha var ki, o da mini-Full Metal Jacket tadında geçen Kolia’nın hikayesi. Hadji’nin kucağında kardeşi evden kaçmasından sonra hikaye yön değiştiriyor ve Kolia adında, kızlardan konuşmayı seven, yolda yürürken arkadaşıyla uyuşturucu kullanan bir gençle tanışıyoruz. Polisler tarafından ot içerken yakalanan Kolia, hapis hayatından kurtulmak için gönüllü olarak askere gitmeyi tercih ediyor ve bir anda kendisini savaşın, cehennemin tam ortasında buluyor. Eğitim sırasında yaşanan psikolojik-fiziksel işkencelere maruz kalan, helikopterle gelen ve bitmek bilmeyen cesetleri taşıyıp kutulayıp ailelerine gönderen Kolia, yavaşça ordu tarafından yıkılıp yeniden inşa ediyor ruhunu ve ortaya Hadji kadar dramatik bir insan hikayesi çıkıyor. Savaşın iki tarafından da hikaye anlatmayı tercih ediyor Hazanavicius ancak genel olarak Rus hükümetine sert eleştiriler dile getiren bir film.

the-search-1

Fred Zinnemann’ın 1948 yapımı ‘The Search’ filminin değiştirilmiş yeniden yapımı olan filmin pasif karakterlere sahip olması, kimi eleştirmenlerce dezavantaj gibi değerlendirilse de aslında savaş temalı bir film için bu özellik gerçeklik duygusunu yansıtmak açısından doğru ve avantajlı bir özellik. Hadji karakteri konuşmayan, oradan oraya sürüklenip yaşam mücadelesi veren etkisi bir karakter, Carole da aynı şekilde ne kadar çabalasa da büyük bir değişim yapacak güçten yoksun, sadece bireysel olarak olayın farkında ve bütün Çeçen çocukları kurtaramasa da, en azından Hadji’nin hayatını kurtarma derdinde. Kolia ise emirlere göre hareket eden, tam bir robot-asker. Üç ana karakterin ve diğer karakterlerin savaşın ağırlığı altında ezilmelerini izlerken bunu hikayeyi pasifize eden bir olay gibi görmekten çok, savaşın gerçekliğine yorumlamak daha mantıklı. Öyle ki yine 2014 yapımı Boyhood filmi nasıl on iki sene süren bir çekim aşamasına ve zamanın gerçek kaydını tutma deneyimine sahip olduğundan hayatın kendisinden başka bir şey veremiyor ve hayat kadar sade, aynı zamanda hayat kadar pasif karakterlerle dolu bir film izlediysek “The Search” filmi de savaşın doğasını anlatmaya çalışırken kahramanlık unsurlarına ya da şovenist yalanlara başvurmadan gerçeği ortaya koyuyor. Carole’un Çeçen insanların anılarını uzun uzadıye tüm detaylarıyla dinlemesi bu gerçekliği yakalama adına önemli bir örnek. Peki Hazanavicius savaşı anlatmakta başarılı mı? Bir “Come and See” izlemeyi umuyorsanız yönetmenin başarılı olmadığını hemen söylerim ancak savaş filmlerini sıraladığımızda ortalamanın çok üstünde bir film “The Return” ve güçlü devletlerin yenilip de yeniyormuş gibi gözüktükleri, sonuç odaklı, insani değerlerden yoksun aşırı milliyetçi savaş filmlerinin alkışlandığı savaş filmleriyle dolu bir endüstride bu filme sırt dönmek benim için çok zor. Genel olarak hikayesini basit bir dille anlatsa da Hazanavicius’un bu filmde unutulmaz sahnelere de imza attığını söylemeliyim; Hadji’nin dans edişi, Kolia’nın asker oluşu sırasında yaşadıkları, Carole’un uluslararası bir toplantıda Çeçenistan’ın yaşadığı dramı anlatması, Çeçen kadınlarının bombalama sırasında evlerinin pencerelerini düşünmeleri… Çeçenistan’da savaş varken sıcak evinde Noel arifesini nasıl kutlayacağını düşünen insanlara Hazanavicius sağlam bir tokat indiriyor ve her ne kadar bu film uluslararası medya tarafından es geçilecek olsa da, sürpriz son sahnesiyle ve diğer bahsettiğim sert ve etkileyici sahnelerle izleyenler için akıldan çıkmayacak bir  yapım.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s