Maps to the Stars (2013): Ne Olacak Bu Cronenberg’in Hali?

maps-stars Her ne kadar yönetmen David Crononberg fantastik gerilim/korku türünde başarılı filmleriyle tanınan bir isim olsa da ve bu film tür olarak kara-komedi sınıfına girse de, eski filmlerinin özel bir takipçisi olarak ‘Maps to the Stars’ın yönetmenin en dramatik filmi olduğunu söylemeliyim. Öyle ki, eski filmlerinin takipçisi olarak yönetmenin bu kötü gidişatını izlemek ben de gerçekten dramatik bir etki oluşturdu. Sigmund Freud, Jung ve Sabina Spielrein’in maden niteliği taşıyan hikayesini alıp pembe diziye çevirerek kariyerininen basit işlerinden birine imza atan Crononberg’in bu sene Cannes Film Festivali’nde gösterilen son filmi de nitelik olarak “A Dangerous Method” filminden farklı değil. Bir garip Hollywood taşlamasını anlatan ancak hikayeyi daha çok mistik güçlere, rüyalara, dengesiz karakterlere sığınarak anlatan film, hem senaryo olarak (Bruca Wagner) hem de yönetmenlik açısından ortalama, yapay ve sonunu iyi getiremeyen bir film.

Aslında filmin hikayeye girişi ve konuyu seyirciye sunuş şekli ilk başta etkileyici ve eğlendirici. Hollywood’un yozlaşmış bütün değerlerinin bir vücutta toplanmış hali olarak Havana Segrand karakteri (Julianne Moore), çocuk yaşta oynadığı bir aile filmiyle dünya yıldızı olan ve ailesinin üstün çabaları ile şöhret dağının en tepesinde yer edinen şımarık star Benjie Weiss (Evan Bird) ve Florida’dan bir bavul dolusu sırla gelen, vücudu yanık izleriyle kaplı gizemli genç kız Agatha (Mia Wasikowska) filmimizin üç ana konusunun baş karakterleri. Üç karakterin film içerisinde direkt olarak ya da dolaylı bir şekilde bağı var ve bu film bu bağ üzerinden ilerleyip karakterlerin kendi öykülerini izlememize olanak sağlıyor. Havana kendini annesinden cinsel taciz gördüğünü öne sürüp, bu yarı-uydurma hikayesinden bir senaryo üretip pazarlamaya çalışan, ancak çekilmesi planlanan bu muhtemel filmde yapımcılar tarafından kendisine rol verilmemesi söz konusu bir aktris ve bu süreçte sinir krizleri geçirip, çevresinde tanıdığı insanlara rolü kapmak için neredeyse yalvarırken, seyirci olarak Hollywood’un trajikomik bir alt hikayesini izliyoruz. Şımarık star Benjie ise ölümcül hastalığa yakalanan çocuk hayranına yalanlar söyler ve çocuk öldükten sonra da onunla ilgili halüsinasyonlar görüp vicdan azabı yaşamaya başlar. Erken yaşta başladığı star kompleksi de bu bozuk ruh haline eklenince, ailesi tarafından küçük yaşta inşa edilmeye başlanan kariyeri çökme aşamasına gelir. Agatha ise filmin büyük bölümünde seyirci için gizemli halini korur ve kullandığı ilaçlar, bir amaç doğrultusunda Los Angeles’a gelmesi dağılan bir ailenin parçalarının tekrar bir araya geleceğinin işaretidir. Film üç hikayeye de eşit miktarda pay ayırıyor ve sağlam bir giriş yapıyor, mizah yanı en kuvvetli Crononberg filmi olarak eğlendiren sahnelerin bolca mevcut olduğunu söyleyebilirim.

Maps-to-the-Stars

Senaryodaki sürpriz sahnelerden bahsetmeyeceğim ancak Agatha’nın taşıdığı sır olsun, Benjie’nin gördüğü halüsinasyonlar olsun ve hatta Havana’nın rol kapma mücadelesini de dahil edecek olursak filmin yüklendiği bütün hikayeler süre ilerledikçe çıkmaz yola giriyor ve seyirci için hiç de tatmin edici olmayan bir yön değişikliğine uğruyor. Crononberg de senaryonun ilerleyen kısımlarındaki vasatlığını kabul etmiş olacak ki filmin ilk yarısıyla alakasız bir şekilde dağınık bir film ortaya çıkarıyor.

Film küçük ayrıntılarıyla bile seyirciyi rahatsız edecek eksikliklerle dolu. Havana karakteri film boyunca hastalıklı bir ruh haline sahip ancak en son sahnede yaptığı tercihler sırf hikaye bir sona bağlansın diye yazılmış gibi bir izlenim ortaya çıkıyor. Aynı şekilde Agatha’nın masum kızdan psikopat karakteri dönmesini film boyunca bekliyoruz ancak geçişin yine titizlikten uzak bir hızda gerçekleşmesi seyircide maksimum etkiyi oluşturmuyor. Özellikle yine son sahnelerde yarım kalmış, unutulmuş izlenimi veren basit bir görsel efekt içeren sahne var ki, baştan sona basit ve aceleye gelmiş sahneyi izlerken yönetmen adına üzülüyorsunuz. İyi izlenimler vererek başlayan film sağlam adımlarla tepeye tırmanan bir dağcı gibiydi ancak filmin ikinci yarısıyla birlikte tepeye varmadan paldır küldür yuvarlandığını izledik o dağcının, filmi de en özet haliyle böyle ifade etmek mümkün.

Maps-to-the-Stars

“Maps to the Stars” üzerinde çok yazılıp çizilecek tarzda bir film değil, sığ bir altyapıya ve sığ bir eleştiriye sahip. Ancak filmi izledikten sonra üzerinde durulması gereken konu, Crononberg’in son iki filmiyle yaşadığı performans düşüklüğü. Belki Crononberg’in eski filmlerinden, hatta şiddet üçlemesi adı altında çektiği “History of Violence” ya da “Eastern Promises” filmlerinden bihaber olan seyirci için seyirlik bir Hollywood taşlaması olarak görülebilir bu film, ama “Spider”, “Videodrome” gibi filmlerin yönetmeni Hollywood taşlaması çekiyor dediklerinde kesinlikle akla bu film gelmiyor ve haliyle bünyede hayal kırıklığı yaratıyor. Filmin parlayan starı tartışmasız Julianne Moore, zor bir rolün hakkından geliyor hatta karakterin üstüne ekliyor.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s