Filmekimi 2014: Açıklanan Filmlere Kısa Bir Bakış ve İlk Yorumlar

filmekimi-icin-geri-sayim-basladiİstanbul Kültür Sanat Vakfının düzenlediği, Vodafone Free Zone sponsorluğunda düzenlenen 13. Filmekimi bu sene sosyal medya üzerinden takipçilerine güzel bir sürpriz yaparak programdaki filmlerden birkaçını açıkladı ve festival izleyicisinin heyecanını uzun bir süre boyunca canlı tutmaya başladı. Festivallerle arası iyi olan bir sinema seyircisi için Sonbahar demek Filmekimi demek ve bu heyecanlı bekleyişin sona ermesine çok az bir süre kaldı. Şu ana kadar 15 filmin açıklandığı festival, geçmiş senelerde olduğu gibi yine Sundance, Cannes, Venedik ve Toronto film festivallerinde prömiyerlerini yapmış ünlü yönetmenlerin ödüllü filmleriyle dolu bir programla karşımızda. Ekim ayı boyunca ülkenin farklı şehirlerinde festival ruhunu yaşatacal olan Filmekimi ile ilgili bir diğer yenilik ise, bu yıl İstanbul’daki seyircilerin Kadıköy Rexx sinema salonunda da programda yer alan filmleri izleyecek olması.

Festivale biraz daha az bir süre kaldığında ve bütün program açıklandığında kişisel tavsiyelerde bulunacağım ancak açıklanan filmlerin sayısı artıyor ve ‘guru’ sinema izleyicisi haricinde festivalde film izlemek isteyen kitle için programdan son anda film seçmek zor ve riskli olabilir. O yüzden açıklanan filmler ile ilgili kısa bilgiler içeren notlar paylaşmanın yararlı olacağını düşünüyorum.

Şimdi programdaki diğer filmleri birkaç sınıfa ayırıp inceleyelim;

-Amerika Amerika-

Filmekimi ülkemizdeki diğer festivaller gibi programını sınıflara sokmuyor ve resmi siteden bakıldığı zaman gösterimdeki bütün filmleri toplu halde görmek mümkün. Bu filmleri üçerli dörderli gruplara ayırmak istediğimizde alışık olduğumuz ‘Ustalar’, ‘Yeniler’, ‘Bağımsızlar’ gibi sınıflandırmalara ihtiyaç duymadım çünkü şimdilik açıklanan filmlerin çoğu usta yönetmenlerin ellerinden çıkmış, merakla beklenen filmler. Ben biraz daha kültürel sinema dili farklılıklarından yararlanarak sıralama yaptım, ilk olarak sinema salonlarımızın Türk sinemasıyla birlikte ağırlık verdiği Amerikan filmlerini bir kenara ayırdım. Özel ilgisi olanlar, bağımsız Amerikan sinemasını takip edenler için olduğu kadar, festivallerde Amerika dışından filmler izlemek isteyenler ve vizyon filmlerinden uzak duranlar için de bu grubu ayırmak mümkün. Kendi adıma söylemek gerekirse, festivallerde Dünya sinemasını takip etmek isteyen biri olarak ilk iş Amerikan filmlerini bir kenara ayırıp onlara vizyonda fırsat vermek.

maps-to-the-stars

Amerikan yaşam kültürüyle de alakalı olarak, programda açıklanan filmler arasında en çok göze çarpan film David Crononberg’in “Maps to the Stars” filmi. Cannes film festivalinde prömiyerini yapan filmin oyuncuları arasında Julianne Moore, Mia Wasikowska, John Cusack gibi ünlü oyuncular var. Crononberg’in Hollywood üzerine kafa yorduğu film hakkında uluslararası basında ortalama yorumlar yapılmakta, açıkçası Crononberg eski dönem kült filmlerinin üzerine “History of Violence”, “Eastern Promises” gibi başarılı işler ortaya çıkarmış usta bir yönetmen ancak son iki filmi “Cosmopolis” ve “A Dangerous Method” beni onun hakkında endişelendirmiyor değil. Yönetmenin hayranları veya oyuncu kadrosunun kalitesine güvenenler için denenebilir.

Hollywood ile özdeşleşmiş efsanevi aktör-yönetmen Clint Eastwood ise müzikal bir yapımla karşımızda. “Jersey Boys” ülkemizde de sahne şovunu gerçekleştirmiş popüler bir müzikal gösteri ve Eastwood’un naif bir uyarlamaya imza attığı söyleniyor. Müzikle iç içe filmler her zaman ilgimi çekmiştir, Eastwood’un da ortalama altı bir iş ortaya çıkardığını hiç görmedim. Ancak vizyona yakın zamanda girecek filmlerden biri de bu film gibi gözüküyor, o yüzden illa ki bu sınıftan bir film izleme hakkım varsa bu hakkı Sundance Film Festivali’nde ödülleri silip süpüren “Whiplash” için kullanmak istiyorum.

Sundance Film Festivali’ne damga vuran film ‘Whiplash’, festivalden Jüri Büyük Ödülü ve İzleyici Ödülü alarak önemli bir başarı kazandı. Daha önce ‘Guy and Madeline on  a Park Bench” filmiyle karşımıza çıkan yönetmen Damien Chazelle bu filmle ilk büyük çıkışını yaptığını söyleyebiliriz. Bir baterist ile öğretmeni arasındaki sado-mazişt ilişkiye odaklanan filmin başrollerinde usta oyuncu J.K.Simmons var. Sundance sonrası gelen eleştirilere baktığımızda Simmons’un kariyerinin rolünü başarıyla canlandırdığı söyleniyor ve genel olarak filmin etkileyici bir hikayeye ve dinamizme sahip olduğu yazılmış. Filmin diğer başrol oyuncusu Miles Teller ise baterideki performansıyla göz dolduruyor ve Amerika’nın en yetenekli genç oyuncuları arasında ismi sayılmaya başlandı bile.

sundance - whiplash

-Dünya Turu-

Bu sene ‘auteur’ yönetmenlerin filmlerine doyacağımız bir festival olacak Filmekimi. Dünya’nın dört bir yanından gelen filmlerle mest olurken hiç düşünmeden filmlerine bilet bulmaya çalışacağımız ‘favori’ yönetmenlerin filmlerine geldi sıra.

Rus yönetmen Andrei Zvyagintsev yeni filmi “Leviathan” ile festivalin en güzel sürprizlerinden. İlk açıklanan filmlerden biri olarak benim açımdan festivalin en heyecan verici filmi. Bunun nedenlerinin başında yönetmenin 2003 yapımı “The Return” filmi geliyor elbette, usta yönetmenin çok konuşulan, dini motiflerle bezeli baba-oğul hikayesinden sonra en son “Elena” filmiyle karşımıza çıkan Zvyaginstsev’in , “Leviathan” filmi ile yine seyirciyi büyüleyeceğinden eminim.

leviathan

Festivallerin aranılan ismi Kim ki Duk neredeyse her sene bir filmiyle Filmekimi’nde seyirciyle buluşuyor, geçen sene “Moebius” filmiyle aykırı bir işe imza atan yönetmen yine şiddet dozu yüksek bir filmle karşımızda. Yabancı eleştirmenlerce konu olarak beğenilen ancak Kim Ki Duk’un eski filmlerine nazaran vasat olarak nitelendirilen “One on One” yine yönetmenin özel hayranları tarafından es geçilmeyecektir diye düşünüyorum.

“Leviathan” ile birlikte festivalin ikinci ağır topu, Cannes Film Festivali’nin gediklisi Dardenne kardeşler’in “Deux Jours, Une Nuit” filmi. Üç yıl önce “The Kid with a Bike” filmiyle harikalar yaratan Dardenne kardeşler, bu filmle de büyük övgüler aldı ve film senenin en iyi filmlerinden biri olarak nitelendiriliyor. Başrolde Marion Cotillard’ın işçi sınıfını temsilen çok başarılı bir performans ortaya koyduğu söyleniyor. “Deux Jours, Une Nuit” aynı zamanda Altın Palmiye ödülü için “Kış Uykusu”nun en büyük rakibiydi bu sene. Bu filmi yanına yıldız koyarak beklemekte yarar var.

Afrika sinemasının önemli isimlerinden Abderrahmane Sissako  daha önce “Waiting for Happiness” filmiyle dikkatleri çekmiş ve Cannes Film Festivali’nde Fipresci ödülü kazanmış bir isim. Yeni filmi “Timbuktu” yasakçı bir yönetimin altında, müzik dinlemek ve futbol oynamak gibi suçlara sahip Timbuktu şehrinin hikayesini anlatıyor. Konu olarak ve coğrafi olarak ilgiye değer bir film, yurt dışındaki eleştirmenlerce yapılan yorumlarda olumlu. Festivalin en sert filmlerinden biriyle karşı karşıya olabiliriz.

Son olarak İngiliz sinemasının çok sevdiğim ünlü bir yönetmeni, Mike Leigh’in “Mr. Turner” filminden bahsetmek gerekirse,  İngiliz ressam J.M.W. Turner’in hayat hikayesine odaklanan film festivalin heyecanlandıran bir diğer filmi. Mike Leigh ismine alışık olmayan sinemaseverler için yönetmenin son filmi “Another Year”i izlemelerini öneririm, kadın psikolojisine çok başarılı bir şekilde değinen yönetmenin yine başarılı bir iş ortaya çıkardığını düşünüyorum.

mr-turner-mike-leigh

 

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s