Zeynep Dadak ve Merve Kayan uzun süredir beraber çalışan iki kadın yönetmen. Çektikleri klipler ve Bu Sahilde adlı kısa filmden sonraki çalışmaları olan ilk uzun metrajlı filmleri Mavi Dalga’yı !f İstanbul’da, gösterim sonrasında kendileriyle söyleşi yapılan bir seansta izleme fırsatı buldum. Ulusal prömiyerini Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapan ve en iyi ilk film, en iyi senaryo, en iyi kurgu dallarında ödüller alan filmin uluslararası prömiyeri de Berlinale’de yapıldı.
Yazlık evdeki eşyaların toplandığı sahnelerle açılan filmde başrolde Ayris Alptekin’in oynadığı Deniz karakteri var. Deniz -arkadaşları- Esra, Gül, Kaya ve onlara yeni katılan Perin’in küçük şehirdeki büyüme hikâyesi merkeze Deniz’i alarak ilerler. Özellikle bir sonraki sene üniversite sınavlarına girecek olmaları hangi mesleği yapmak istediklerine karar vermelerini, hangi şehirde okumak istediklerini düşünmelerini zorunlu hale getirir. Elbette Deniz’in kendini sorgulama süreci yalnızca meslek seçiminden ibaret değildir. Hayata, kendi kimliğine, bedenine, cinselliğine, içinde bulunduğu orta sınıf alışkanlıklarına dair de sorular kafasında dönüp durur. Bir yandan yazlıkta takıldığı Kaya’yla ikircikli ilişkisi sürerken öbür yandan rehberlik hocası Fırat’a duyduğu ilgi de okulların açılmasıyla tabiri caizse hortlar. On yedi, on sekiz yaşlarında küçük bir çevrede büyümeye çalışan gençleri anlatırken taşra filmlerindeki alışılagelmiş kasvetli renkleri, durağan anlatımı yeğlemeyen Zeynep Dadak ve Merve Kayan “Burada da hayat var. İnsanlar, özellikle de gençler yaşıtlarından çok farklı olmayan beklentiler, hayaller içinde geçiriyorlar günlerini, ama elbette inkar edilemez biçimde hep buradan gitmeyi, büyük şehre karışmayı planlıyorlar.” der gibi.
Baştan itibaren izleyicinin direkt olarak sevemeyeceği bir karakter olan Deniz, dakikalar ilerledikçe gerçekliğiyle insanı kendine yaklaştırmayı beceriyor. Annesi bir devlet dairesinde çalışan, babası da hatırı sayılır bir esnaf olan Deniz, Balıkesir’de yaşadıkları çevrede iyi imkanlara sahip, itibar gören bir ailedendir. Ancak babasının nüfuzlu kişileri gördüğündeki tavırlarına karşı sert tepkiler vermesi ya da bu küçük şehirden çıkamadığı sürece insanın gençken “efsane” bile olsa ilk gençliğini geçirdikten sonra sıkışıp kaldığı bu yerde ömrü boyunca aynı işi yapmaya, aynı şekilde ve aynı insanlarla yaşamaya devam edeceğini bilmesi Deniz’i taşrayla özdeşleşen orta sınıf alışkanlıklarını da reddetmeye iter. Herkes İstanbul’a gitmek istiyorsa, o Ankara’yı yazacaktır, babaannesinin mevlidinde hanım hanımcık oturmayacaktır, annesine çıkıştığı gibi hep başkaları ona bir şey yapmayacak, belki de o bir şey yapacaktır. Nitekim Fırat’la olan yakınlaşmalarının devamının gelmemesinin ardından Kaya’yla kendi isteğiyle yatan hatta bu anlamda kendi kurallarını koyan ve olayları yöneten Deniz’in, iki kadının elinden ve gözünden yaratıldığı her halinden belli. Bu noktadaki başarılardan biri, Deniz’in Kaya’yla olan birlikteliğinden sonra kendini ona mecbur hissetmemesi, ağlayıp pişman olmaması ve hatta bunu arkadaşlarına söylediğinde onların da sadece zaten anlamıştık demekle yetinip bu durumu sorgulamaması, yadırgamamasıdır.
Deniz’i izlerken Tezer Özlü’nün Çocukluğun Soğuk Geceleri romanında konuşan anlatıcı genç kadın karakteri sıklıkla düşündüm, çünkü her ikisi de taşra sıkışmışlığına, buradaki ritüellerin yapaylığına ve ebeveynlerin göstermelik çağdaşlıklarına kafa tutar. İkisi de ilk cinsel deneyimlerini kadınsı rolleri reddederek kendi istekleri çerçevesinde yaşar. Yine her ikisi de büyüme hikayelerini -terimsel ifadesiyle Bildungsroman- toplumsal kodları kırarak yaşar. Yani erkek büyüme hikayesinden farklı olarak kadınınki sancılıdır ve toplumsal cinsiyet rolleriyle barışmak nihai amaç değildir. Hakikaten de Mavi Dalga’nın Deniz’i de bir Tezer Özlü karakteriymişçesine hayatta yalnız değil ama tek başına bir kadın olabilmenin peşindedir.
Senaryoda ufak ufak dokunuşlarla gençliğin günümüzdeki halet-i ruhiyesini doğru, inandırıcı cümlelerle ifade edebilen Zeynep Dadak ve Merve Kayan, bu anlamda gruptakilerin müstakil birer karakter olabilmesini sağlar. Özellikle gruba yeni katılan Perin’le Deniz’in tereddütlü ilişkisi alttan alta hissettirilse de sonuçta klişelere yaslanılmaz ve kızlar gerçek hayatta olabileceği gibi aynı grubun içinde kalmayı sürdürür. Başka bir deyişle grinin her tonu karakterlerin eylemlerinde gözlemlenebilir. Yalnızca Fırat’ın baştan beri çizilen olgun, karizmatik, yakışıklı ama tekinsiz halleri sonuçta izleyicinin önyargısını boşa çıkarmaz.
Yönetmenler Mavi Dalga’nın müziklerine çok önem verildiğini ifade edip yaklaşık iki yıllık ön hazırlık sürecinde baştan beri Kim Ki O’yla çalıştıklarını, daha önceden bu iki kadının kliplerini de yönettikleri için birbirlerinin dillerinden iyi anladıklarını belirtir. Müziğin çok önemli bir rol üstlendiği filmde gençliğin sığınağı ya da kendini anlatma biçimi olarak tezahür eden şarkı kullanımı ve müzik seçimi gençlerin dünyasını anlayabilmek için bir kat daha önemlidir. Ayrıca filmin adına da ilham veren şehirdeki uzun süreli ve hayatı felç eden doğalgaz kesintisi –ki bu “mavi akım” da tıpkı Deniz ve arkadaşları gibi bir yerden gelip bir başka yere gitmenin hayalini kurar- ve mavi renk vurgusu da elektronik müziğin doğasıyla örtüşür.
Kadın hissiyatının ve ayrıntıları gören kamerasının beni mutlu ettiğini ve bile isteye pozitif ayrımcılık yapmak istediğimi inkar etmiyorum ancak filmin karakter yaratımındaki başarısının yanı sıra ayrıntılarda gizlenmiş göndermelerin de hakkını teslim etmek gerek. Örneğin, kızlar arasında ailesinin en tutucu olduğu birkaç kere tekrarlanan Gül’ün kendi şartları dahilinde, ailesine rağmen radikal bir karar vererek dövme yaptırması ama bu dövmenin kalçada herkesin göremeyeceği bir yerde olması, belki de ancak taşrada büyümüş iki kadının gözlemleyebileceği bir nüve.
Deniz’le beraber yaklaşık bir yıllarına tanıklık ettiğimiz bu gençlerin lineer anlatılan hikayesi için kurgu ödülü verilmesi pek içime sinmese de, oyunculuk ve özellikle kadın bakış açısının detaycı, gerçekçi ve nispeten klişelerden uzaklığıyla, bir büyüme hikayesi izlemek isteyenlere Mavi Dalga’yı tavsiye edebilirim. Bu filmin aracılığıyla en azından Zeynep Dadak ve Merve Kayan’la tanışmanız gerektiğini düşünüyor ve bu ilk filmin onların daha sonraki işlerini takip etme isteği uyandıracağını tahmin ediyorum.