Incendies (2010): Savaşın Ortasında Tek Başına Kalmış Bir Anne

IncendiesFilm incelemelerinde dikkat edilmesi gereken birkaç ana öğe vardır, kurgu gibi, senaryo gibi, sanat yönetmenliğinin hikayenin temasına uygunluğu veya ses kullanımının etkinliği gibi. Ancak bazı filmler de vardır ki henüz ismi anıldığında bile derin bir iç çekip filmden bazı sahneler canlanır hafızada, öyle bir konu anlatılmaktadır ki filmde kelimelerin anlamı yoktur. Dennis Villeneuve’nin Incendies (İçimdeki Yangın) filmi de bu tarz filmlerden. Anne ve çocukları arasında geçen iki ayrı hikaye anlatmaktadır film; annenin hikayesi Lübnan iç savaşı sırasında geçmekteyken, çocukların hikayesi ise aniden şoka girip vefat eden annelerinin son vasiyetini yerine getirme üzerinedir. Lübnan iç savaşında etkin bir rol oynayan annelerinin vasiyeti bir hayli anlaşılmazdır; ikiz kardeş olan çocuklarının birinden babalarını bulmasını, diğerinden ise abilerini bulmasını ister. Vasiyetin anlaşılmaz olan yanı ise babalarının Lübnan’da iç savaş sırasında öldüklerini zanneden ikiz kardeşlerin, aynı zamanda bildikleri bir ağabeyleri yoktur. Bu ilginç konuyla başlıyor film, ardından Lübnan’da bir yandan annenin gençlik dönemlerinde yaşadıkları anlatılırken, diğer yandan da çocukların kayıp baba/ağabeyi bulmaya çalışmaları gösteriliyor.

Incendies filmini Lübnan’da yaşanan iç savaşla ilgili hiçbir bilgisi olmadan izleyen bir izleyicinin ilk bakışta kavraması neredeyse imkansız. Hatta filmin Lübnan’da geçtiğinden bile bahsedilmiyor, ki bunu yönetmenin savaşın acılarının evrenselliğine yaptığı bir gönderme yönünde yorumlayabiliriz. Yine de Nawal Marwan isimli anne karakterinin hikayesinde bir anda kendimizi Lübnan iç savaşının ortasında bulduğumuzda hikayeyi takip edebilmek ve yadırgamamak için Lübnan iç savaşı ile ilgili biraz bilgi birikiminin olması Incendies seyircisinin yararına diye düşünüyorum.

1970’te başlayan Hıristiyan-Müslüman grupların gerginliği, 1975’te iç savaşa dönüşmüş ve bu savaş 1991 yılına kadar sürmüştür. Ordunun kontrolü kaybettiği ve parçalanmanın eşiğinden dönülen bu savaşta Hıristiyan, Şii, Sünni militan gruplar, Filistin Kurtuluş Örgütü ve hiçbir dinle alakası olmayan militan grupların varlığıyla bu topraklar kan gölüne dönmüş ve savaşın ardından geriye yerle bir olmuş Beyrut ile yaklaşık 150.000 ceset kalmıştır. Dini güç mücadelelerinin arkasında dış güçlerin de desteği olunca ve İsrail’in de Lübnan’daki savaşa müdahalesiyle şiddetini arttıran savaş, Taif Anlaşmasıyla son bulmuştur. Incendies’deki Nawal Marwan karakteri, gençken yetiştirme yurduna bırakmak zorunda kaldığı gayrı meşru çocuğunun izini sürerken gerektiğinde Hıristiyan milis güçlerinin ya da Müslüman milis güçlerinin arasında bulabiliyor kendisini ve tamamen çocuğunu bulmaya odaklanıyorsa da savaşın yıkıcı etkisi, hangi grupta olduğunun hiçbir önemi olmadığı bu coğrafyada onu da bir dönüşüme uğratıyor. Yeri geliyor gözlerinin önünde küçük çocukların ölmesini izliyor, yeri geliyor savaşın bir parçası olarak eline silahı alıyor; ancak tek istediği çocuğunu bulmak ya da eğer çocuğu öldürüldüyse öldürenlerden intikam almak. Gurur, aile namusu, intikam gibi duygularla hareket eden Nawal Marwan, savaşın ne kadar genetik bozan, alçak, tarifsiz bir kötülük içerdiğini bizzat yaşayarak öğrenecek ve bunu ikiz çocuklarına vasiyetiyle anlatacaktır.

Incendies

Son sahnelerin filmin önüne geçtiği bir yapıt olsa da, Incendies filmi şaşırtmalı son sahnesi olmadan da elle tutulur, iyi anlatılmış, etkileyici bir film. Ancak daha önce de bahsettiğim gibi izlerken teknik özelliklerinin öneminin kaybolduğu ve tamamen hikayenin akışına kapıldığınız, hikayenin gidişatına göre beğenip-beğenmeyeceğiniz filmlerden. Yönetmenin Radiohead parçası eşliğinde kaçırılmış küçük çocukların militan gruplara kaydolmalarını gösterdiği açılış sahnesiyle dikkatleri çekmesinin ardından ilerleyen hikaye, filmin sürpriz sonuna pek çok gönderme yapmakta ve ilgiyi iki saat boyunca canlı tutmakta. Incendies’i izledikten sonra bir kez daha savaşa lanet okuyacaksınız; hikayenin gerçek olma olasılığını düşündükçe insanın canının yanmaması kaçınılmaz bir hal alıyor. 2013 yapımı Prisoners filminin de yönetmeni olan Dennis Villeneuve’nin bundan sonraki çalışmalarını takip etmekte yarar var.

Leave a comment