Henüz fantastik filmlere ve kitaplara merak salmadığım, Yüzüklerin Efendisi ile ilgili hiçbir fikrimin olmadığı çocukluk yıllarımda, küçük bir sinema meraklısı olarak karşısına dikilmiştim Atilla Dorsay’ın. Kitap fuarında imza dağıtıyordu, ben de yaşıma göre kalınca kitaplardan birini alıp imza almak için sıraya girmiştim. Onun yazılarını gazeteden takip ediyordum, merak ettiğim filmlerin yorumlarını ilk ondan alıyor, beğendiyse özellikle gidiveriyordum bahsettiği filme. Heyecanla sıranın bana gelmesini bekliyordum ama sıra bana geldiğinde ne diyeceğimi bilemeden sessizce karşısında durdum ve ona elimdeki kitabı uzattım. Hiç çalışmadığım bir yerden sormuştu Atilla Dorsay, “Ne tarz filmler seviyorsun?” diyerek. O zamana kadar hiç düşünmemiştim bu sorunun cevabını çünkü sinemaya olan açlığım o kadar fazlaydı ki hiçbir ayrım yapmadan film izliyordum o zamanlar. Sessizliği yine o bozmuş, “Fantastik film sever misin?” demişti. Elbette seviyordum, her filmi izlemeyi sevdiğim gibi ama bir film ismi sayamadan sadece evet diyebilmiştim. Fantastik dünyalara olan merakımı o günden sonra ilerlettiğimi söyleyebilirim, çünkü artık favori türümü bulmuştum.
Atilla Dorsay’ın tavsiyesi üzerine başladığım fantastik film ve kitaplarla olan yolculuğum, pek çok başarılı ve başarısız örnekten sonra Yüzüklerin Efendisi üçlemesiyle kesişti. Ardından Orta Dünya ile ilgili bütün kitapları bitirdim ve Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin sinema versiyonunu da izlememle birlikte Orta Dünya’ya olan hayranlığım iyice pekişmişti. J. R. R. Tolkien’in hayatı üzerine araştırma yaptıkça Orta Dünya daha bir derin bir dünya haline geliyordu.
Ne kadar sene geçerse geçsin ve yıllar ilerledikçe beğeni algılarım değişse de fantastik filmleri izlerken çocuksu gözlerle bakıyorum beyazperdeye. Yıl 2013, Hobbit üçlemesinin ikinci ayağı olan Desolation of Smaug sinemalarda ve Peter Jackson’ın bizi tekrar Orta Dünya’nın güzelliklerine götürmesi bile beni bir fantastik film sever olarak mest etmeye yetiyor.
Hobbit: Desolation of Smaug, ilk filmin kaldığı yerden devam ediyor ve ilk filme nazaran daha aksiyonlu ve heyecan dolu. Kitabıyla karşılaştırmadan filmi kendi içerisinde yorumlamak gerekirse Peter Jackson’ın Orta Dünya’yı yine çok başarılı bir şekilde ekrana yansıttığını söylemek mümkün. Yalnızca üç boyutun dezavantajı olsa gerek renkler biraz daha karanlık ve Yüzüklerin Efendisi serisindeki gibi seyircinin içini açan renkli görüntüler yok. Bunun haricinde yönetmenin son film öncesi aksiyonun ölçüsünü arttırması başarılı bir seçim olmuş.
Bilbo Baggins ve Thorin’in önderliğinde ilerleyen cücelerin yolu bu filmde yine birbirinden tehlikeli yaratıklar ve düşmanla kesişiyor, Yüzüklerin Efendisi’nden tanıdığımız Legolas ise filmin aksiyon yükünü taşıyan en önemli karakter. Peter Jackson’ın Hobbit’in kaynağında var olan eğlenceye yönelik yapısını doğru yorumladığını ve ağır işleyen bir olay örgüsünün yerine hızla akıp geçen, keyifli bir serüven hikayesi yansıtma isteğini olumlu karşılıyorum ancak genel olarak bu filmin fantastik film seyircileri için ne kadar ciddi bir pozisyonda değerlendirileceği tartışılır. Özellikle kitabın hayranları için filmin kitaptaki hikayeyle olan farklılıkları tepki çekebilir. Örneğin kitapta olmayan bir elf-cüce aşkı, nasıl kitabında çok yer kaplamadığı halde Yüzüklerin Efendisi filminde Arwen-Aragon aşkı gereksiz bir şekilde ön planda olduysa, bu filmde de kitapta hiç olmayan Killy-Tauriel aşkı filmin orijinal hikayesiyle paralel bir şekilde ilerlemekte. Bu tarz değişiklikler ve Peter Jackson’ın kendi hayal dünyasında yorumladığı birkaç sahne / Gandalf’ın Sauron’la karşılaşması, Bilbo’nun Smaug’la bitmek bilmeyen diyaloğu vb./ kitabın hayranları için tartışılabilir.
Desolation of Smaug filminin Hobbit serisi içerisindeki yerini ‘geçiş filmi’ olarak tanımlamak ise yanlış bir değerlendirme olacaktır çünkü her ne kadar üçüncü filmde beklenen beş ordular savaşının etkisi daha büyük olacaksa da bu filmde tek başına değerlendirildiğinde tutarlı bir olay örgüsü vaat ediyor. Özellikle ekibin fıçılara binerek elf diyarından kaçtığı sahne uzun zamandır izlediğim en kaliteli aksiyon sahnesini oluşturuyor.
J. R. R. Tolkien’in çocuk kitabı olarak tasarladığı The Hobbit serisinin beyazperdeye uyarlanacağını ilk duyduğumda kitabı okuyan biri olarak endişelerim vardı ve özellikle de üçleme olarak ekrana nasıl yansıyacağını pek kestirememiştim ancak Peter Jackson’ın hayranlıkla ve bağlılıkla aşığı olduğu Orta Dünya’yı yine layıkıyla yansıttığını ve hikayeyi devam ettirdiğini düşünüyorum. Yüzüklerin Efendisi’nin ardından Hobbit serisi de böylece Orta Dünya’yı seyircilere özletmeden maceraya devam ediyor.