Cannes Film Festivali’nde görücüye çıkan ve ülkemizde ilk olarak Filmekimi 2013’te gösterilen İranlı yönetmen Asghar Farhadi’nin yeni filmi, yönetmenin üretim aşaması en zor filmlerinden biri olsa gerek. Çünkü yönetmenin 2011 yapımı Jodaeiye Nader az Simin neredeyse gittiği bütün festivallerden ödüllerle dönmüş, seyircilerden tam not almış, gösterime girdiği seneye damga vurmuş, etkileyici bir filmdi. Haliyle Asghar Farhadi’nin bir sonraki filminin nasıl olacağı büyük bir merak konusuydu. Ancak Le Passé‘nin bu beklentiyi tam olarak karşıladığını söylemek zor.
İranlı Ahmad (Ali Mosaffa) , eski eşi Marie (Berenice Bejo)’den boşanmak için Fransa’ya döndüğünde, Marie’nin hayatında önemli değişikliklerin olduğunu ve bunlarla baş etmekte zorlandığını fark eder. Marie şimdiki erkek arkadaşı Samir (Tahar Rahim)’le evlenme kararı almıştır ancak Samir’in eski karısı intihara kalkıştıktan sonra komaya girmiş, hastanede yaşam mücadelesi vermektedir. Marie, ilk eşinden olan iki çocuğu, Samir ve Samir’in tek çocuğundan oluşan bu büyük aile portresi henüz bir araya gelmeden çatırdamaya başlamıştır çünkü bu yeni ailenin geçmişiyle yüzleşmesini gerektiren bazı sorunları bulunmaktadır. Ahmad bu sorunların göbeğinde olaylara dışarıdan tanıklık eden bir yabancı olarak, hem kendi geçmişindeki hesaplaşmalarla yüzleşecek, hem de artık yabancısı olduğu bu ailenin geleceğe adım atmasına yardım edecektir.
Her bir karakterin hikayesi ayrı sayfalarda açılıp incelendiği takdirde kalın bir roman olacak senaryoya sahip film. Yönetmenin bir önceki filmine benzer şekilde yine küçük sırlar büyük sorunlara yol açıyor. Filme adını veren geçmiş olgusu, karşımıza sağlıklı bir bugünün ve yarının temeli olarak çıkmakta. Filmin başında karakterlerin neredeyse hepsinde ağır bir depresyon ve mutsuzluk hakim ve bu buhranlı ortamda hepsinin yapmak istediği tek şey ileriye, geleceğe doğru uzunca bir sıçrayış gerçekleştirmek. Bu sıçrayışların her birinde daha geriye gidiyor karakterler ve en sonunda duygusal açıdan saplandıkları bataklıktan geçmişlerine dönerek kurtuluyorlar. Senaryoda aileye en uzak kalan Ahmad karakteri bile kendi iç sorununu çözemeden terk edemiyor Fransa’yı, geçmişini. Marie’nin ilk eşinden olan büyük kızı Lucie (Pauline Burlet) annesinin yeni evliliğini geçmişte yaptığı büyük bir hata yüzünden onaylamıyor ve aileden kendisini uzaklaştırıyor, ne zaman geçmişiyle yüzleşince, o vakit dönüyor evine. Aynı şekilde Marie’nin evlenmek üzere olduğu Samir de komada olan eşine olan duygusal bağını koparmadan, yeni bir evliliğe imza atamayacağı gerçeğiyle yüzleşiyor ve hem birey olarak, hem de toplum olarak geçmişteki hatalardan, sorunlardan ve pişmanlıklardan kaçınılan her gün yeni bir neslin doğduğunu sembolize eden Marie’nin karnındaki çocuğuna da dikkat çekiyor yönetmen.
Le Passé başarılı ve sürekli seyirciyi dinç tutan senaryosuyla ön plana çıkan, karakterlerin ve ailenin genel yapısına uygun bir sanat yönetimiyle ve yönetmenin gözlemci kimliğiyle övgüyü hak eden bir film. Ancak Asghar Farhadi’nin İran’dan Fransa’ya geçişinde kaybolan bazı yerel hisler var. İster istemez Jodaeiye Nader az Simin filmiyle karşılaştırma yapıyorum ve o filmin genel olarak bende uyandırdığı etki ile bu film arasında ciddi bir fark olduğunu görüyorum. Öyle ki bu filmdeki İranlı Ahmad karakterinin neden yıllar önce Fransa’yı terk edip İran’a gittiği, İran’da neler yaşadığı, şu anda neler hissettiği gibi filmden bağımsız hikayeler bile filmi seyrederken daha çok ilgimi çekmekteydi. İranlı yönetmenden İran hikayeleri dinlemek daha cezbedici; her ne kadar bu tarz ülkelerinin dışında film çeken yönetmenler insanların evrenselliğinden bahsetse de. Ayrıca bu filmde senaryo kurgusunun kusursuza yakın bir profesyonellikte oluşmasının haricinde, seyirciyi şaşırtacak, bilgilendirecek ya da akılda kalıcılığı olan öğelerin azlığı da Le Passé’yi yönetmenin filmografisinde bir basamak geride tutuyor.
Berenice Bejo’ya Cannes’da en iyi kadın oyuncu ödülü kazandıran filmde diğer oyuncular da başarılı performanslarıyla göz dolduruyorlar. Yan rolde kendisini gösteren Sabrina Ouazani’yi daha önce Inch’Allah filminde de izlemiştik, kısa da olsa etkileyici oyunculuğuyla göz dolduran Ouazani’yi bu başarılı gidişatla ileride daha çok görebiliriz.
Geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek üzerine Asghar Farhadi’nin özlü sözlerini izlemek isteyenlere, Jodaeiye Nader az Simin filmini hiç akla getirmeden Le Passé’yi izlemeleri tavsiye edilir.