St.Vincent (2014): Yaşlı, İnatçı, Huysuz Hollywood!

st_vincentHollywood tür filmleri üzerine oluşturduğu kodları klonlamaktan bıkmayan bir film endüstrisi. Üstelik klonlarken Bollywood filmleri gibi duygusallığı da ön plana katmayıp, formülü soğuk, yapay bir şekilde sunması,  kalitesiz ve unutulup giden, çerezlik filmlerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Komedi türü endüstrinin bu zaafını en çok yaşayan türlerden çünkü son yıllarda Hollywood yapımı ‘kaliteli’ komedi filmi sayısı bir elin parmağını geçmeyecek seviyede. Bu sene Altın Küre ödüllerinde komedi-müzikal kategorisinde en iyi film adayı olan ‘St Vincent’, yıldızlı kadrosuna ve tipik Amerikan sineması kodlarına sahip olmasına rağmen bahsettiğim gruptan sıyrılmayı başarıyor çünkü perde ile seyirci arasında samimi bir duygu geçişini sağlamayı başarıyor. Özellikle Bill Murray yine ve yine (Broken Flowers ve Lost in Translation filmlerinden sonra) inatçı ve huysuz ihtiyar rolünde çok iyi ve filmi sırtlayan en büyük güç.

Vincent, tam bir kapalı kutu olarak karşımıza çıkar; aksi, alkolik, uçan kuşa borcu olan, hayattan hiçbir beklentisi olmayan bir adam. Hikaye ilerledikçe günlük yaşantısına tanık olduğumuz Vincent, yan eve taşınan yeni komşusu ve küçük oğluyla bir kaza sonucu tanışır ve kendini bir anda para karşılığı komşusunun çocuğuna bakıcılık yaparken bulur. Vincent ve küçük çocuk birlikte vakit geçirdikçe birbirlerinin hayatlarına dahil olmaya başlarlar. Aslında Vincent karakteri de, yeni taşınan komşunun küçük oğlu Oliver da Hollywood için klişe olmuş karakterler ve neredeyse bu özetten filmin giriş-gelişme-sonucunu tahmin bile edebilirsiniz. Ancak St. Vincent filmini diğer komedi filmlerinden ‘ayrı’ kılan küçük ama zengin detaylar içeren  senaryosu, bu klişe konuyu farklı bir noktaya taşımış ve filmin hem yönetmeni hem senaristi Theodore Melfi’yi bu konuda tebrik etmek lazım. Başta Vincent ortalama dozun birkaç tık üzerinde ahlaksız bir adam, aynı şekilde komşusu Maggie Hollywood filmlerinde rastlamadığımız bir doğallıkta ve abartıdan çok fazla uzakta. Sanki senarist bütün klasik sahnelerin zamanlamasında küçük oynamalar yapmış ve Hollywood’un bir türlü kıramadığı türsel formülü esnetmeye çalışmış. Örneğin bir sahnede okulun belalı öğrencileri tarafından çevresi sarılan Oliver’i, görme mesafesinde Vincent olduğu için rahat bir şekilde izleriz ve Vincent’in çocuğu kurtaracağını düşünürüz. Ancak Vincent birkaç saniye geç olaya dahil olur ve Oliver bir güzel pataklandıktan sonra olaya intikal eder. Anlık da olsa seyircinin beklediğini bulamaması ve şaşırması, bu filmi diğer türdeşlerinden küçük adımlarla ayırıyor. Asıl büyük adım ise yan karakterlerin komedi filminden beklenmeyecek derinlikte olması ve ana karakterin yan karakterlerle ilişkisinin sağlamlığı. Hayat kadını Daka’nın Vincent’le, Maggie’yle ve diğer karakterlerle olan ‘farklı’ ilişkileri çok etkileyiciydi, Naomi Watts Daka rolünde Bill Murray kadar iyi performans gösteriyor. Karakter analizlerinin titizlikle yapıldığı her filmin özel olduğunu düşünen biri olarak bu film de tür içerisinde özenli bir şekilde oluşturulmuş yapımlardan. Durum komedisinden çok, ‘hayat komedisi’ olan St.Vincent’te belki kahkahalarla gülmüyor seyirci ama film boyunca gülümseyerek, yer yer duygulanarak filmi izlemek mümkün.

St Vincent

(Filmi izlemeyenler için önemli bilgi) Filmin yüz ekşiten yanına geldiğimizdeyse, karşımıza yine Amerikalıların bitmek bilmeyen propaganda anlayışı çıkıyor. Vincent ilk başta sadece Vincent, aksi, kaba, küfürbaz, alkolik, en önemlisi ırkçı. Her cümlesinde gizli bir ırkçılık yatan Vincent’in bu ötekileştirici cümlelerinin anlamını sonlara doğru öğreniyoruz; Vietnam’da savaşan, savaşın etkisini üzerinden bir türlü atamayan, üstüne eşinin de hastalanması sonucu iyice içine kapanan Vincent karakteri, gerçek Oliver tarafından ortaya çıkartıldığında ‘Aziz’ olarak ilan ediliyor ve tüm sevdikleri tarafından ödüllendiriliyor. Vincent’ın tipik ve ‘saf’ Amerikalı’yı temsil etmesiyle, Hollywood’un ‘Irkçıyız ama bir sor neden?’ demesini ve ardından kendini ödüllendirmesini izlemek kimi izleyicileri rahatsız etmiş olabilir. Ama işte Hollywood bu, aksi, inatçı, ihtiyar bir adam!

st.vincent

Adayların arasında ‘The Grand Budapest Hotel’, ‘Birdman’,’Into the Woods’ gibi iddialı yapımlar olduğu için St. Vincent’in Altın Küre’de şansının olmadığını düşünüyorum ancak Bill Murray şartları biraz zorlayabilir. Onun haricinde son yıllara baktığımızda zekice yazılmış ender Hollywood komedilerinden biri St Vincent ve bunun için bile izlenebilir.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s