Woody Allen, şov dünyasına uf ak skeçler yazıp oynayarak adım atmış, ardından senaristlik teklifiyle sinema dünyasına yönelmiş ve günümüzde halen üretimini ve ününü koruyabilen bir yönetmendir. İç sorgulamasını ömrü boyunca sürdüren Allen; kendi kendine sorduğu soruları izleyiciye de zaman zaman dolaylı, zaman zaman direkt olarak sorar. Böylelikle kendi belirsizliğini izleyiciye aksettirerek onu da aktif hale getirmeye, onun da cevapların peşine düşmesini sağlamaya çalışır. Bunu filmlerin aracılığıyla yaparken izlediği yol ise, sinema dilinin alternatif imkânlarından sonuna kadar yararlanmaktır. Özellikle erken dönem çalışmalarında “bağımsız” sinema ölçütlerine güncel çalışmalarına nazaran daha sıkı sıkıya bağlı olan yönetmen; maddi ve manevi yönden herhangi bir kişi, kurum ya da kuruluşa bağımlı olmamanın keyfini çıkaran ve genellikle istediği filmleri, istediği biçimde çekebilme şansı bulan, bağımsız kişilerdendir.
TDK’ya göre “bağımsız” sözcüğünün karşılığı “davranışlarını, tutumunu, girişimlerini herhangi bir gücün etkisinde kalmadan düzenleyebilen, özgür, hür”dür. Söz konusu sinema olduğunda ise ana akım sinemanın dışında kalan, kâr amacı gütmeyen, sınırlı bir çevreye seslenen kısacası Hollywood’un stüdyolarına ve kurallarına bağ(ım)lı kalmayan, finansal olarak bir yapımcının tasarrufuna bırakılmayan sinema anlayışına “bağımsız sinema” denir. “Bugün kullandığımız biçimde ‘bağımsız sinema’ kavramı 1977 civarında dilimize yerleşti ve kesin konuşmak gerekirse, geleneksel finansman sınırları dışında yapılıp büyük Hollywood stüdyolarına bağlı olmayan şirketler tarafından dağıtılan filmler için kullanıldı.”[D.K. Holm, Bağımsız Sinema, (Kalkedon Yayınları, İstanbul: 2011), s. 12.]Nitekim Woody Allen da Hollywood’da bağımsız yapımlarıyla öne çıkan yönetmenlerin başında gelir.
1983 yılında çekilen Zelig’de yönetmen, senarist ve oyuncu olarak görev alan Allen, bu filmde yanında bulunduğu kişilere göre hareket eden yani sıvı bir maddenin bulunduğu kabın şeklini almasına benzetilebilecek “kaypak” insanları anlatır. Yönetmenin eleştirel tavrını bir birey hikâyesinden yola çıkarak anlatmayı tercih ettiği Zelig’de aslında tüm ipuçları doğru okunup anlamlandırıldığında, tümevarımla toplumsal bir çıkarıma ulaşmak da olası hale gelir. Şöyle ki sırf yanındakini memnun etmek, kendince ona mahcup olmamak ya da cahil gözükmemek için nasıl ki sorulan sorulara uydurma cevaplar veren insanların sayısı azımsanmayacak sayıda ise filmdeki Leonard Zelig karakteri de şişman birinin yanındayken şişman, Çinlinin yanında Çinli, zencinin yanında zenci olur.
Oldukça orijinal ve esprili bir fikirden yola çıkılan filmde, olaylar dış ses tarafından anlatılır. Zaman ve mekân aşırı bir karakter olan Zelig’in hikâyesi, gazete kupürleri aracılığıyla verilirken bir yandan da dış sesin seslendirmesi ile yeniden üretilir. Yani bir tür üst kurmacadan söz etmek, üst kurmacanın imkânlarının zorlandığını söylemekte fayda var. Ayrıca Zelig’e ait haberlerin gerçekmiş gibi sunulması da gerçeğin ve sahtenin ne olduğu ikiliğinin sınırlarını bir kat daha muğlaklaştırır. Yönetmenin bilinçli tercihi gereği film pek çok açıdan eklektik bir tarz kazanır.
Süre olarak 75 dakika olan filmde, insan-bukalemun olarak adlandırılan Zelig’in kendi olma sancısı, ciddi biçimde onaylanma ihtiyacı, kendi sesini bulamama hali yönetmen tarafından öyle kendine has şekilde gerçekleştirilir ki Zelig’de WoodyAllen’ın eleştirisini yaptığı tuzağa düşmeyip kendi sesini bulduğunu gözlemlemek hiç de zor olmaz. “-Miş gibi” davranmanın hicvi denebilecek filmde, yine belgesel ögeler, TV’deki haber görüntüleri yoğun olarak kullanılır. Çekimlerinin iki yıl, montajının da dokuz ay sürdüğü film, toplumsal bir eleştiriyi mizahla harmanlayarak sunan yaratıcı bir çalışmadır. Dolayısıyla tüm bu özellikler, Zelig’i otuz yıl sonra bile heyecanla izlenen, bağımsız bir Woody Allen filmi yapar.