Les Poupées Russes (2005): Otuzlu Yaşlar ve İdeal Kadını Bulmak

Les-Poupees-Russes Cedric Klapisch’in Barcelona’da geçen filmi “L’Aberge Espagnole”, Xavier karakterinin yirmili yaşlardaki halini ve Erasmus öğrencisi olarak geçirdiği vakti eğlenceli bir dille anlatıyor, hayat üzerine ve zamanın tadını çıkarma ile ilgili değerli sözler söylüyordu. Gerçek zamanda üç yıl sonra çekilen “Les Pupees Russes”, Xavier’in hikayesine beş yıl aradan sonra tekrar dönüyor ve Xavier’in otuzlu yaşlardaki halini, ‘ideal kadını’ bulma yolundaki hikayesini anlatıyor. İlk filmin ardından karakterle ilgili daha söyleyeceği şeyleri olduğu belli olan Cedric Klapisch, zorlamadan çok uzak, ilkiyle eş değerde kıymetli bir devam filmine imza atıyor ve hatta bazı sahnelerde ilk filmin oluşturduğu sıcak atmosferi daha da pekiştiriyor. Yine ilk filmden tanıdığımız Wendy,Martine,Isabelle karakterleri filmde mevcut ve hatta ilk filmde tadı damağımızda kalan ‘İspanyol Pansiyonunun’ diğer müdavimleri de küçük de olsa filmde karşımıza çıkmaktalar. Film, babasının önerdiği sıkıcı ofis işlerinde ekonomi alanında çalışmak istemeyip, çocukluk hayalini yaşatmayı, yazar olmayı isteyen Xavier’in bir tren yolculuğunda yeni kitabını yazma mücadelesiyle açılıyor. Her ne kadar hayal gücü ve yeteneği yazar olması için uygun olsa da, hayatında yaşadığı sorunlar ve cevaplarını bulamadığı sorular onda bir yazma sıkıntısı oluşturmuştur. Yolculuk yaptığı trende Erasmus döneminden sonra yaşadığı anıları toparlaya çalışan Xavier, serinin ilk filmini izlemeyenler için hızlı bir özet yaptıktan sonra hikayesine başlıyor. Hayalindeki gibi ilk kitabıyla ünlü bir yazar olamayacağını anlayan Xavier, hoşuna gitmese de metin yazarlığı, dizi senaristliği ya da gölge yazarlık gibi işler yaparak geçimini sağlamaktadır. Son aldığı film senaryosu işiyle büyük bir sıçrama yapmak isteyen Xavier, bir yandan otuzlu yaşlarına merdiven dayadığı için ailesi tarafından evlilik baskısıyla karşılaşacak ve kadın-erkek ilişkilerine daha ciddi bir bakış açısıyla bakmaya çalışacaktır. Barcelona’dan bu yana en yakın arkadaşı Isabelle ile birlikte eğlenceli vakit geçiren Xavier, bir yandan eski kız arkadaşı Martine’yle görüşmeye de devam etmektedir. Bir gün ilk filmden tanıdığımız Wendy’nin patavatsız erkek kardeşi William onu ziyarete geldiğinde, William’ın yakında Rusya’da bir Rus balerinle evleneceğini ve Erasmus ekibinin yeniden bir araya geleceğinin haberini alır. Bu sırada iş sebebiyle Wendy’le tekrar yolları kesişen Xavier, eski arkadaşının evlilik arifesinde evleneceği ideal kadının formülünü kafasında çizmeye başlar. Russian-Dolls Filmin hem yönetmeni hem de senaristi Cedric Klapisch yine Fransız filmlerine yakışır masalsı bir atmosfer oluştururken, bu filmin ilk filmden farklı olduğunu da açık bir şekilde hikâye de belirtmiş. Öyle ki ilk filmde Xavier’in yaptığı hataları eğlenerek ve onun gençliğine bağlayarak izleyen seyirci, bu filmde Xavier’in olgunlaşması adına doğru adımları atmasını beklemekte. Baş karakterimiz hayatına giren kadınları Rus oyuncak bebeği Matruşkalara benzetirken, film boyunca çevresinde sürekli hikayeye girip çıkan ya da en başından beri orada duran kadınlarla karşılaşıyoruz. Kimisi ona yakın bir arkadaş, kimisi annelik bayrağını devralacak anaç bir kadın, kimisi ise cinsel ihtiyaçlarını doyuracak bir genç manken olan bu kadınların arasından Xavier’in seçim yapmasını bekliyoruz. Elbette Xavier’in yapacağı tercih filmin hikayesini bozacak kadar etkili bir şekilde ön planda tutulmuyor çünkü ilk filmde de olduğu gibi arka planda ne olursa olsun yönetmen Klapisch’in asıl anlatmak istediği Xavier’in aklının içinden geçen fırtınalar ve bir erkeğin farklı yaş dilimlerinde yaşadığı sorunlar. Bu anlamda Xavier’in söylemleri ve hikayede yazmaya çalıştığı roman ne kadar sağlam temelleri üzerinde durursa arka planda işleyen yan hikayelerde o kadar etkili oluyor. Bu filmde de Wendy’nin ‘doğru adamı seçme’ ile ilgili söylediği cümleler, Xavier’in ‘ideal kadın-ideal sokak’ arasında kurduğu ilişki ve o sırada gezindiğimiz Xavier’in hayal dünyası, Martine’nin oğluna ilişki durumunu masalsı bir dille anlatma çalışması ve benzeri sahneler, inandırıcı bir ‘ana sorun’ ve mantıklı bir ‘ana cevap’ ile birleştiğinde seyircide tekrar izleme isteği dahi uyandıracak bir yapıt ortaya çıkarıyor. Zaten ilk filmin hayranı olanların bayılarak izleyecekleri “Les Poupess Russes” değerli senaryosuyla da ilgiyi hak ediyor. Romain Duris, Audrey Tautou, Kelly Reilly ve Cecile de Francis dörtlüsü, ilk filmdeki kalabalık oyuncu kadrosundan koparak bu filmde daha çok ön plana çıkmışlar ve onların aralarındaki kimyayı izlemek çok eğlenceli. “Les Poupess Russes” filmini devam filmi olarak değil de tek başına düşünüp izlediğimizde de dahi hikayede kopmaların olmayacağını, filmin sadece birinci filme sürpriz referanslar vererek ilk filmi izleyenlere jestler yaptığını belirtmekte fayda var.

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s