Pioneer (2013): Norveç’te Bir Hollywood Polisiyesi

pioneer1980’li yılların başlarında geçen Norveç filmi Pioneer, Kuzey Denizi’nde petrol ve gaz bulan Norveçlilerin suyun 500 m altından boru hattı döşeyerek petrolü ve gazı kontrol altına alma projesi çevresinde geçen, stratejik oyunların da bu uğurda hiç durmadan oynandığı bir hikayeye odaklanıyor. Yönetmen koltuğundaki isim daha önce ‘Prozac Nation’ ve ‘Insomnia’ filmlerinden tanıdığımız Erik Skjoldbjærg ve başrolde de yakın zamanda ‘Headhunters’ filminde Nicolai Coster Waldau ile birlikte döktüren Aksel Hennie bulunmakta. Bu sene 33. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Dünya Festivallerinden bölümünde izleme fırsatı bulacağımız film çokça Hollywood aksiyon filmlerinin kendine has kalıplarından beslenen, hikayenin esrarı altında boğulan bir film.

Kardeşiyle birlikte dalış ekibinde bulunan Petter, kardeşi gibi aile kuramamış yalnız bir karakter ve tek sevdası derinliklerinde huzuru bulduğu denizdir. Kardeşiyle birlikte son kez katılacakları özel proje Norveç için çok önemlidir; yerin 500 m altındaki basınca Amerika’dan elde edilen özel karışımlı bir gazla dayanarak Kuzey denizinde bulunan petrol ve gazı kontrol altına almak. Ancak bu proje henüz test aşamasındayken sebebi bilinmeyen bir kaza her şeyi allak bullak edecektir. Bir anlık bilinci kapanan Petter suyun altında büyük bir patlamaya sebep olur. Kaza sonucu hayatı alt üst olan Petter artık her şeyini bu kazanın sebebini araştırmak için verecektir. Projeye destek veren siyasetçiler, Amerikalılar, şirketin laboratuar ekibi herkes bu soruşturmada şüphelidir ve Petter bu davayı çözmek için herkesi karşısına almaya hazırdır.

Pioneer klasik bir Amerikan polisiyesi tadında başlayıp devam ediyor ancak başlarda başarılı bir şekilde kurduğu hikaye anlatım yapısı gerektirdiği şekilde çözülmeye gidemiyor ve filmin bittikten sonra akılda bıraktığı olmamışlık hissi tam olarak bu konu ile ilgili. Filmde Petter karakteri de dahil olmak üzere Petter’in kardeşi, kardeşinin karısı, Petter’in iş yerindeki kişiler, projenin sorumluları ve diğer karakterler hikaye onlara uğradıkları zaman gözüküp daha sonra bir anda ortadan kaybolan, suni karakterler olarak yer ediniyor filmde. Örneğin filmin akışını bozmadan izlediğinizde Petter’in bulunduğu firmada kim kimdir, hangi karakter ne iş yapar tam olarak asla anlayamıyorsunuz ya da özel gazı veren Amerikalıların Norveç firmasıyla olan bağı, iki ülkenin çalışma koşulları tam olarak anlatılmadığından konu o kısma geldiğinde siz sadece size sunulan kadarını kabullenip herhangi bir fikir yürütemiyorsunuz. Böylece hiçbir zaman hikayeye dahil olup baş kahramanla birlikte koşamadığınız bir suç filmi haliyle sadece izlemelik ve unutmalık bir hal alıyor. Filmin konusuna baktığınız zaman böylesi bir cevşenin düz anlatımla dahi bir türlü çözülememesi ve filmin kendi oluşturduğu gizemin altında boğulup kalması Pioneer filminin değerini potansiyelinin bir kademe altına çekiyor.

pioneer

Su altı çekimleri çok etkileyici ve filme heyecan katan en büyük faktör. Aksel Hennie ise yüzeysel yan karakterlerin arasından kolayca sıyrılan ve kendisini hissettiren başrol olarak başarılı. Düşmanın en büyük silahının basınç değişikliği olduğu bu Norveç filmi derin sularla ilgili sinemaseverler tarafından tercih edilebilir. Ancak petrol arayışları sırasındaki ülkeler arası diplomasi trafiğini ya da siyasi oyunları göreceğini sananlara üzücü haberi vereyim, bu film o film değil!

Advertisement

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s