Tayvan sinemasının günümüzdeki en ünlü yönetmeni Tsai Ming Ling bu sene 33.Uluslararası İstanbul Film Festivali’ne iki yeni filmiyle konuk oldu; Jiao You ve Xi You. Yönetmenin iki filmi de festivalin Mayınlı Bölge programında gösterim şansı buldu ve Jiao You filmini izledikten sonra neden filmlerin bu programda gösterildiğini çok iyi bir şekilde anlıyoruz. Çünkü özellikle Tsai Ming Ling sinemasına uzak seyirci kitlesi için izlenmesi çok zor olan, ‘yavaş filmler’ diyebileceğimiz kategoride en önde yer alabilecek bir filmle karşı karşıyayız. Festivalin son günü izlediğim seansta salonun neredeyse yarısı salonu terk etti ve bu tahminimce filmin içeriğinden çok biçimiyle alakalıydı.
Ünlü yönetmen Taipei sokaklarında yaşam mücadelesi veren üç kişilik bir aileye çeviriyor kamerasını. Baba, erkek ağabey ve küçük kız kardeşten oluşan ailede hikayenin öncesinde ‘anne’ye ne olduğunu bilmiyoruz ancak tahminler yapmamıza fırsat veriyor hikaye. Baba karakteri ayaklı tabela olarak sokaklarda saatlerce her türlü hava koşuluna direnerek parasını kazanırken, çocuklar zamanını alışveriş merkezlerinde ücretsiz yemek deneme stantlarını dolaşarak ya da restoranlarda insanların yemeklerini bitirmelerini bekleyerek vakitlerini geçirirler. Üç kişilik ailenin yürek burkan hayatına ‘esrarengiz’ bir kadının dahil olmasıyla yönetmenin sokak köpeklerinden farksız betimlediği karakterlerin değişimini izlemeye başlıyoruz.
Hikaye anlamında yönetmenin baba karakterinin içinde beslediği öfkeyi, çocukların bu hayatı normalmiş gibi karşılamalarını ve esrarengiz kadının ‘eksik’ parçaları doldurmaya çalışmasını tasviri başarılı ve ilgi çekici. Ancak filmin hikayesinden de, kendisinden de ön planda duran bir yönetmenlik tercihi söz konusu ‘Jiao You’da. Bu yönetmenlik tercihini eleştirmek belki Tsai Ming Ling severlerin tepkisini çekecektir ancak ‘Sev ya da nefret et’ filmi olarak gördüğüm filmin nefret edenler kısmında olduğunu söylemem gerekir. Sırayla anlatmak gerekirse, açılış sahnesinde iki çocuk uyurken yanı başında sanki çocukların nöbetini tutuyormuş gibi gözüken uzun saçlı bir kadının sekiz dakika boyunca saçlarını taramasını izliyoruz. Daha sonra bir daha o kadın karakteri göremiyoruz ancak sekiz dakika boyunca içerisinde bulunduğumuz evin ilerleyen dakikalarda ‘esrarengiz’ kadının olduğunu anlıyoruz. Böylece yönetmen aynı karakteri iki farklı kişiye oynatarak ailenin geçmiş ‘annesiyle’ gelecekteki ‘annesi’ arasında geçiş yapmış oluyor. Bu açıdan bakınca güzel olan düşünce, sekiz dakika boyunca aynı sahnenin değişmeden devam etmesiyle etkisini yitiriyor. Ardından ‘baba’ karakterinin ayaklı tabela olarak çalışmasını izliyoruz ve bu sahne tam olarak altı dakika sürüyor. Sahnenin sonrasında alışveriş merkezinde çocukların yemek mücadelesini izledikten sonra tekrar babanın ayakta dikilmesini altı dakika boyunca izliyoruz. Devamında yakın plana geçiyor sahne ve bu sefer de yaklaşık sekiz dakika boyunca baba karakterinden isyanını anlatan bir şiir dinliyoruz. Sahne gerçekten özenle düşünülmüş ve o epik şiirin günümüzde köle olarak yaşayan bir bireyin ağzından dinlemek etkileyici ancak toplamda 15 dakika boyunca o anlara tanık olmak, yine etkiyi azaltıyor. Sinemada zamanın verimli kullanılması taraftarı biri olarak, derinliğe ulaşmak için aynı sahneye dakikalar boyunca bakmak benim sanat anlayışıma uymuyor, tabi özellikle bu film için beğeniler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Ancak filmin son yirmi dakikasını içeren tek bir sahneye bakıp sahnenin yirmi dakika olmasıyla hikayenin derinleştiğini savunan olacağını da sanmıyorum. Yönetmenin özellikle film boyunca yaptığı seyirciye saldırıyı, son sahnede abartarak bilerek izleyiciyi rahatsız ettiğini düşünüyorum ve bunun da hikayeye katkı sağlamayan bir tercih olduğunu söylemeliyim. Sokakta yaşayan ya da ayak işi yaparak geçinen fakir insanları görmezden gelen orta-üst sınıfın dikkatini çekmek için bu tarz bir saldırıya gerek yoktu açıkçası.
Sinematografi anlamında çok başarılı olan, ışık kullanımının hatasız olduğu ‘Stray Dogs’ zorlayıcı ancak zor parkurun sonunda değerli bir madene sahip değil. Soyut sanata sıkıca sarılmış olan bu filmi izlerken, yıllar önce İstanbul bienalinde karşılaştığım ortası kare şeklinde delik olan kürek aklıma geldi. Üretim aşamasında ya da soyut yüzeyde ele alındığında pek çok şey olabilecek o kürek, benim için sadece yararsız delik bir kürekti. ‘Stray Dogs’ filmi de başka hayal güçlerinde yeniden yazılabilecek çok fazla şeyken, benim için seyirciye saldırarak kazanım elde edeceğini sanan, başarısız bir film.