63’üncü Uluslararası Berlin Film Festivali’nde adını duyduğumuz, Şili-İspanya ortak yapımı ve aynı zamanda Şili’nin bu seneki Oscar adayı Gloria, No filminin yönetmeni Pablo Larrain’in yapımcılığında, Sebastian Lelio’nun yönetmenliği ve Paulina Garcia’nın müthiş oyunculuğu sonucunda ortaya çıkan bu senenin en iyi filmlerinden. Filmekimi 2013’ün izlediğim filmleri arasından beni çok tatmin eden filmler çıkmamıştı ancak Gloria tek başına beklentilerimi karşılamaya yetti.
Çocukları kendi ailelerini kurarken yalnızlığının iyice pekiştiğini fark eden, eşinden boşanmış, ellilerinde bir kadının akıp giden zamanla mücadelesini anlatan film, Pinochet rejiminin kalıntılarının arasından yükselmeye çalışan Şili’de geçiyor. Başkarakterimiz Gloria kültürlü, bakımlı ve kendini hala genç hisseden bir kadın ancak o da farkında ki yalnızlık onun en büyük düşmanı. Gloria bu düşmanını yenebilmek için yaşlı insanların birbirleriyle tanıştığı ve dans ettiği yerel barlarda vakit geçirip yeni insanlarla tanışmaktadır. Kameranın film boyunca terk etmediği bu kadının hikayesi, sık sık gittiği barda yeni birisiyle tanışıp bu tanışmanın hem fiziksel hem de psikolojik bir birlikteliğe dönüşmesiyle – ne ilk ne de son defa – başlıyor.
Sinema gençleri sever. Her ne kadar sinema sanatın bir dalı olsa da ve yaş sınırlaması olmasa da emperyalizme en yakın sanat dalıdır ve genç kuşağı hedef alır. Filmlerin neredeyse tamamı denilecek bir çoğunluğunda oyuncular genç denilecek yaşlardadır, hikayeler hep genç insanların yaşadıkları maceralar üzerine yazılır, sinemanın izleyici kitlesi bile genellikle genç insanlardan meydana gelir. Böylesi bir düzende sanırım Gloria filmi kadar ellili yaşlarında bir karaktere sahip olup o karakterin iç dünyasını, saklı kalmış cinsel hayatını, karşı konulamaz yalnızlığını açığa çıkaran ve hissettiklerini seyircinin hislerine işleyen bir film bulmak zor olsa gerek. Üstelik Gloria karakterini canlandıran, Berlin Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü almış Paulina Garcia o kadar iyi ki, film bitmese ve saatlerce Gloria’nın hikayesi devam etse yine de izlenir.
İki çocuğunun biri evli, diğeri de evlenmek üzere İsveç’e giden, eski eşi de evlenmiş ve kendisiyle görüşmeyi kesmiş yaşlı bir kadının hayatında ne vardır? Haftada bir çocuklarıyla görüşür, özel günlerde içkiyi biraz fazla kaçırarak eğlenir, rutin işine gider gelir, başka? Film buradan yola çıkarak, hayatı ailesinden ibaret orta yaşlı bir kadının ailesindeki her birey kendi yoluna gittikten sonraki hikayesini detaylara bölerek anlatıyor. Bir yandan arabasını sürerken diğer yandan radyodaki şarkılara eşlik eden, geceleri dans ederken kur yapmayı ihmal etmeyen, kızının yoga kursuna katılıp yeniliklere açık olduğunu gösteren enerjik ve heyecanlı görüntüsü madalyonun bir yüzünü işgal ederken, diğer yüzde geceleri tek yatarken yaşadığı sessizlik, çocuklarını özgür bırakmak isterken içten içe onlardan kopmayı hiç istememenin verdiği hüzün, işyerinde yaşadığı tatminsizlik ve hayatını bir türlü paylaşıma açamamasının verdiği sıkıntı Gloria’yı tıpkı filmin sonunda da yüz yüze geldiği dışı rengarenk ve süslü, sesi ise ürkek ve korkak tavus kuşuna çeviriyor. Bu çıkmazda yeni başladığı ilişkide ise partneri kendisinin başarısız bir anti-tezi gibi. Eski eşine bağlı, çocuklarıyla birlikte yaşayan ve hala onlara bakmakla yükümlü, yeniliklere açık ancak Gloria kadar cesur olamayan, Gloria’nın ona sevgili gibi bakmasına karşın sevgili olunacak yaşı geçtiğini düşündüğünden ilişkiyi farklı bir düzlemde değerlendirmeye çalışan bu başarısız anti-tez karşısında Gloria pes etmek ya da ezip geçmek arasında kalıyor ve en sonunda kendisini ‘hikayesi bitmiş’, ‘yeni başlangıçlara kapalı’, ‘yaşlı’ olarak adlandıran her şeye ‘bir bir ateş ederek’ korkularını öldürüyor ve kendi zaferini kazanmak için mücadeleye devam ediyor.
2013’ün şiddetle tavsiye edilen duygu yüklü, yer yer güldüren ve çokça eğlendiren filmi Gloria’nın insana cesaret veren ruhunu çok seveceğinizden eminim.